30 》Yüzleşme

210 33 23
                                    

Görsel: Gökhan ile konuşurken Gökçe. 

Keyifli okumalar :)

-----

Vakti zamanında anneannem musalla taşındayken yanıma gelen annemi anımsıyordum da, acılı fakat ölüme isyan etmeyi aklından bile geçirmeyen o kadere inanmış dik duruşuyla...

O zamanlar küçücük bir çocukken annemin öleceğini tahayyül ettiğimde içimden taşan acıyı düşündükçe anneme üzülmüş ve ona anneannem öldüğü için çok üzülüp üzülmediğini sormuştum.

Elbette üzülüyorum demişti annem. Bir yandan da yaşlardan ıslanmış yanağımı şefkatle okşuyordu. Hayat devam ediyor demişti bana gülümserken. Tesellim sizsiniz ve sizin için yaşıyorum demişti.

Şimdi, seneler önce bu konuşmayı yaptığımız caminin yanı başındaki ihtiyar çınarın altında durmuş kendi tesellimi arıyordum.

Bu sefer annesi musalla taşında duran bendim ve benim uğuruna yaşayacağım ve acımı gömmeme yardım edecek bir tesellim yoktu. Ben köksüz ve yapayalnız kalmıştım.

Bir günde hem öksüz hem yetim kalmanın ne denli çetin bir hayat sınavı olduğunu hissetmiş ve bu sınavın hayat boyu süreceğini anlamıştım. Etrafımdaki insanların bana dehşet veren acı dolu bakışları bunu anlamamı sağlamıştı.

Hemen karşıdaki bankta amcamın omzuna yaslanmış ve etrafı şaşkın gözlerle izleyen Gökhan'a baktım.

Lisenin ilk senesini bitirmişti. Yine bir taktir belgesi almanın haklı sevinciyle gelmişti eve. Akşama da her sene sonu olduğu gibi karne kutlaması yapacağımızı bildiğimden onun için bir pasta almaya çıkmıştım. Eve doğru gelen polisleri gördüğümde bize verecekleri haberin bu kadar acı olacağını nereden bilebilirdim?

Ve işte buradaydık. Anne babamızın ölüm haberini aldıktan sonra biz şoku atlatamadan kendimizi onların cansız bedenlerinin yıkandığı gasilhanede bulmuştuk.

Annem ve babamın kaza yaptıkları yolda ne işleri olduğunu onların nereye gittiklerini bilen yoktu. Sabah erkenden beraberce evden çıkmışlar fakat gidecekleri yere bile varamadan bir kaza onları bizden koparmıştı.

Anne ve babamızı toprağa verdiğimizin ertesi günü tek akrabamız olan amcam da ortadan kaybolmuştu. Zaten bir görünüp bir kaybolan bir adamdı fakat yeğenlerini bir başlarına bırakıp gitmesi içimdeki acının yanına bir de korku ve öfkeyi eklemişti.

Bedenim bu kadar yoğun duyguyu bir arada taşımakta acemiydi ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Gökhan'ın hali ise beni daha beter bir çıkmaza sürüklüyordu.

Yanımda ağlamamasını, onun yanında olmama izin vermemesini yaşadığı acıyla açıklamakla yetinmiştim. Hata ettiğimi onun beş gün sonra evden çıkıp dönmemesiyle anlamıştım.

Eve dönmek mi istemiyordu yoksa dönemiyor muydu? O günden bu güne dek bu soru benim hapishanem olmuş, bir saniye kendini unutturmamıştı.

Şimdi bu sorunun cevabı buradaydı. Fatih'in imalarını düşünecek durumda değildim. Kardeşim onu istemediğimi mi düşünmüştü? Bu sorunun cevabı şuan mühim değildi. Önce onu görmeliydim. Sadece ona ihtiyacım vardı, cevabı şuan umurumda olmayan sorulara değil.

Fatih eğilip ellerimdeki plastik kablo bağını makasla kestiğinde çıkan ses beni yerimde sıçrattı. Ayaklarımı da serbest bıraktığında yanımdan geçip gitti.

Yutkunmak istiyordum ama sanırım yapamayacaktım. Bedenime hükmetmekte ilk kez bu kadar zorlanıyordum. Arkamı dönmek istiyordum ama başımı çevirmek için üstün bir çapa harcamam gerekiyordu.

Centilmenler KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin