Bu sefer fazla geç kalmadan bölümle karşınızdayım çok şükür :)
Geçen bölümlerdeki yorum ve oylarınız için kocamaan teşekkürler. Bu bölümde de oy ve yorumlarınızla beni sevindirirseniz şahane olur :)
İyi okumalar...
********************
Benimle konuşmaya gelmişti. Bu kadar basit dillendirebiliyordu beyefendi. Yalancı olan oydu fakat yüzüne bakmakta zorlanan bendim. Bu, aramızdaki durumda bir terslik olduğunun göstergesi değil de neydi? Onun böyle sırıtarak yüzüme bakmaması gerekiyordu değil mi?
"Başından beri bana yalan söyledin! Ne yüzle kapıma gelirsin!?"
"Şuan eğlenen yüzümle buradayım. Olumsuz ifadeler bende hoş durmuyor."
"Ha ha ha!" diyerek yapmacık bir kahkaha attım keyifli suratına bakarken. Biraz olsun onu üzüntülü ve pişman görmeyi isteyen tarafıma can çekiştiriyordu ukala suratsız!
"Aslında küçük bir yanlış anlaşılmayı düzeltmeye geldim." dedi kapı pervazına sırtını dayayıp kollarını göğsünde bağlarken.
"Sana başından beri yalan söylemiyordum. Senden belgeyi almanı istememden birkaç gün önce öğrendim bende." diye devam etti soru dolu bakışlarını bana dikerken.
Aramızdaki mevzu ona bu konuda inanmamı gerektirmiyordu zira güvenimi kaybeden bir insana inanmam gibi bir seçenek zaten mümkün değildi .
Ondan tek istediğim haklı olarak bir özürdü ve gözlerimin içine bakan yeşil gözlerinde birazcık pişmanlık yakalayabilirsem ne mutlu banaydı!
Ciddiyetimden bir gram ödün vermediğimi sonunda fark ettiğinde yaslandığı yerden yavaşça doğruldu. Yüzündeki gülümseme yavaşça silinip yerini sıkıntılı bir ciddiyete bırakırken şaşkınlığımı yüzüme yansıtmama gayreti içerisindeydim.
"Birkaç gün önce öğrenmiş olmam sana yalan söylediğim gerçeğini elbette değiştiremez, haklısın." dedi sessizce. Fakat sesinde beni ikna etmek isteyen tonu rahatlıkla ayırt edebiliyordum, onun da amacı bana bunu göstermekti belki de.
"Ama sen kağıdı yırttın ve bu mesele kapandı. İkimizde kazanan olmadığımıza göre artık asıl meselemize dönmeliyiz, ne dersin?"
Cevabımı merakla beklediğini yerinde kıpırdanmasından anlamak çocuk oyuncağıydı hele de o yüzündeki telaşlı ifade... Mahallemin üzerine dikeceği rezidanslar oldukça kıymetli olmalıydı onun için, öyle ki bu suratsız egoluya kısmen özür dilettirebiliyordu.
Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler. Öyleyse bana neydi onun rezidanslarından? Bir züğürt olarak, vereceğim cevaba odaklanmalıydım ben.
Duygusal davranmaya lüzum yoktu değil mi? Bana yalan söylemiş veya söylememiş ne önemi vardı? O benim kardeşimi bulacaktı ben ona evimi verecektim, aramızdaki anlaşma bu kadar netken yersiz yere ortaya çıkan bir duygusallığa kapılmanın alemi yoktu. Zira Gökhan konusunda yalan söylemediği sürece bana karşı dürüst olmasını beklemeyecek kadar yabancıydım ona.
Sarp'ın bana attığı çelmeden sonra Emirhan'ı bu çelmeden yararlandığı için suçlamam da yersiz olurdu. Bana Gökhan'ı getirecekse ona evimi seve seve verecektim elbette.
Bu yalancı ve düzenbaz adama son kez Gökhan için güvenecektim. Sadece kardeşimi bana getirmesi için son kez salladım başımı ona ve son kez aramızdaki anlaşmayı yürürlüğe soktum.
"Pekala ama üç şartım var."
Son kez onunla anlaşma yapacağım ona kuzu kuzu evet diyeceğim anlamına gelmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centilmenler Kulübü
General Fictionİki tarafın da karşılıklı çıkarlarını koruduğu bir anlaşmayla başladı her şey. Tek bildikleri, istediklerini alana kadar verdikleri sözlerden dönmeyecekleriydi. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, muhteşem bir tutkuyla istenen her şey içinde bir parça...