9 》 Suratsız

521 70 21
                                    

"Alparslan beni ayartmaya çalıştığını anlarsa kardeşini aramaktan vazgeçebilir."

Arsız surat ifadesiyle dibimde dikilmeye devam ederken bu cümlesini nasıl geçiştirebileceğimin hesabını yapıyordum. Ayartmak tabiri hiç bu kadar mide bulandırıcı gelmemişti bana.

Ağzımdan kendimi savunacak bir kelime çıkmayacağından emin olduğum için kollarının arasından sıyrılmakta buldum çareyi.

Yere attığım ayakkabılarımı tekrar elime alır almaz da kapının önünden çekilmesi için ona delici bakışlarımı yolladım.

Sırıtmaya devam ederken kapının önünden çekilerek kapıyı açtı. Kapıdan çıktıktan sonra bende çıktım ve ardımdan kilitledim.

Arabasına bindiğimizde o sürücü koltuğunda bende onun yanındaki yolcu koltuğunda oturuyordum. Arka kapıyı açtığımda attığı onaylamz bakışları yüzünden öne binmek zorunda kalmıştım.

Beyefendi benim şoförüm değilmiş! Dişlerinin arasından öyle söyleme zahmetine girmişti arabaya binerken. Bir an önce kardeşime kavuşup bütün bu saçmalıklardan uzaklaşmak istiyordum.

Bir yanım ona minnet duymam gerektiğini söylüyor diğer yanım da bu düşünceyi baskı altına alarak Emirhan'ın da bunu hayrına yapmadığını ve imzam karşılığında servet kazanacağını söylüyordu. Ben de genelde bu ikinci savı haklı buluyor bu yüzden de ona hırçın davranıyordum.

Başımı iki yana sallayıp beynimi kemiren düşünceleri atmaya çalıştım. Yıllar önce kardeşimi tanıyan bir hırsız ile görüşmeye gidiyorduk ve ben yalnızca buna odaklanmalıydım.

Bu hırsız mevzusu benim içimdeki kurtları beslemeye başlamıştı bile. Gökhan'ın hırsızlarla ne işi olurdu? Neden gelip beni bulmamıştı?

Aklımdaki sorular bir örümcek ağı misali zihnimi çevreliyordu. Ben ise buna engel olamıyordum.

Arabanın durduğunu fark ettiğimde emniyet kemerimi çıkarmaya çalıştım. Ama ellerim o kadar çok titriyordu ki bunu başaramamıştım. Yanımdaki adamın homurdanmaya başlaması ise beni daha beter sinir ediyordu.

"Müsaade et."

Ben ona cevap veremeden hızla yanıma yaklaştı. Emniyet kemerini açtıktan sonra önümden uzanarak yerine itti.

Bunu yaparken kolu ve bedeni bedenime değmişti. İçimden geçen ürpertiyi belli etmemeye çalıştığım sırada onun ardından bende arabadan indim.

Geldiğimiz yeri betimlemek için en uygunu 'harabe' sıfatıydı. Yürümekte olduğumuz üç katlı bina yıkıldı yıkılacaktı, çevrenin ıssızlığı ve terk edilmişliği ise bu tanımımı destekler nitelikteydi. Etrafta başka hiçbir yapının olmaması da bu harabeyi daha ürkünç kılıyordu gözümde.

"Gökhan burada olamaz değil mi?"

Önümden yürürken yavaşladı, adımlarımla yanına yetiştiğimde ise bana baktı. "Alparslan burada olmadığını söyledi."

Başımı sallarken yürümeye devam ediyorduk. Ama adımlarım geri geri gidiyordu sanki. Evin kapısına giden merdivenlerin önüne geldiğimizde kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Alparslan içeride olsa da tehlikeli olabilir." Konuşurken aynı zamanda elimi kavramış ve arabanın anahtarını avucuma koymuştu.

"Bir şey olursa arabaya koş."

Bu adamın elleri hiç ısınmaz mıydı? Yine buz gibiydi. Bana soru dolu bakışlarını atmaya başladığını fark edince başımı salladım.

Centilmenler KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin