Sakin kalabilirdim. Bunu başarabilirdim.
Eğer bana bu şekilde bakıyor olmasaydı bunu başarabileceğimden emin bile olabilirdim.
"Kes sesini!" dedikten sonra suratına bakmaya gerek duymadan kabine tekrar girdim.
"Tek kelime bile etmemiştim oysa."
Kapının ardından gelen ses, kutu gibi kabinde yankılandığında sessiz kalmak adına dişlerimi kenetledim.
Bakışlarının içine gizlemekte usta olduğu ki bazen gizleme gayesi bile duymadığı duygularını cımbızla çekip ayırt edebilecek kabiliyete erişmiştim. Hal böyleyken ağzından birkaç kelam duymama lüzum yoktu ki.
Ah, Gökçe! dedim içimden. Ne vardı da kıyafetlerin olmadan takıldın bu adamın peşine?
Otelde öğle yemeği yememizin ardından Emirhan'ın fikri olan alışveriş faaliyeti için bir alışveriş merkezi içinde kutu gibi bir kabinde ter döküyordum. Tamam, o kadar da kutu gibi sayılmazdı fakat ben şuan dağa bayıra bile sığamayacak kadar gergindim.
Elime tutuşturduğu elbiseyi deneme gafletinde bulunmuş sonrasında ise onun küçümseyen bakışlarına olan öfkemi gizleme başarısını gösterememiştim.
Kendi kendime kopardığım yaygara onun beni beğenmemesinden kaynaklanmıyordu şüphesiz. Her kadının içinde yatan o beğenilme arzusu beni arsız bir canavara dönüştürmüş olmalıydı.
Kabin askısındaki iki elbiseyi denemeden elerken askıdaki iki jean gözüme çarptı. Hızlıca deneyip üzerime oturduklarından emin olduktan sonra yine Emirhan'dan gizli kabine soktuğum iki tişörtü denedim. Bolluklarından ve rahatlıklarından emin olduktan sonra eski kıyafetlerimi üzerime geçirdim. İki pantolon yeterli olsa da iki tişörtten fazlasını almam gerekebilirdi.
Düğün için biriktirdiğim param bu şehirde daha hızlı eriyecekti anlaşılan. Gökhan'ı bulduğumda ona bakabilmek için yeni bir iş bulana kadar birikmiş para şarttı.
İçten içe Gökhan'ı bulmaya inancımın tam olduğunu fark edince gülümsedim. Şimdiden onu bulduktan sonrası için planlar yapamaya başlamıştım ve sadece bunun için bile Emirhan'a teşekkür etmek istiyordum. Ama bunu Gökhan'a kavuştuğum zamana ertelemeye kararlıydım.
Almayı kafama koyduğum kıyafetlerle kabinden çıkar çıkmaz etrafta dolaştığını gördüğüm Emirhan'a yakalanmadan kasaya koştum.
Emirhan'a yakalanma korkusu sebebiyle bana aşırı yavaş gelen görevli kızın hareketleri, kıyafetleri büyükçe bir poşete yerleştirmesiyle nihayet sonlanmıştı.
"249 lira 95 kuruş."
Ben de bu koca mağaza neden bu kadar boş diye sorup duruyordum kendi kendime. Bir kıyafeti beş kıyafet fiyatına satmalarından olsa gerek mağazadaki kıyafetler elle sayılacak kadar azdı. Kocaman alışveriş merkezinde beni kendi gibi bir mağazaya sokmuştu suratsız.
Bunlara bu kadar para veremezdim. Bu, paramın olmayışının getirdiği bir zorunluluk olmasının yanı sıra israftan başka bir şey değildi.
"Buradan alın lütfen." diyerek elindeki kartı yanımdan karşımdaki kıza uzatan Emirhan'a bakmadım. Bakamadım...
Elbette içim içimi yiyor ve mahcubiyetten kısa olan boyum daha da kısalıyor ve ben sanki yere daha da yaklaşıyormuşum gibi hissediyordum.
Fakat böyle durumlarda realist bir düşünce yapısı en sağlıklı olanıydı. Beni pahalı bir mağazaya soktuysa bedelini fazla olan parasıyla ödeyebilirdi.
Hiç konuşmadan mağaza çıkışına yöneldiğimizde, "Aferin!" dedim sitem yüklü sesimle ona doğru yaklaşarak.
"En pahalı mağazayı bulmuşsun yine."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centilmenler Kulübü
General Fictionİki tarafın da karşılıklı çıkarlarını koruduğu bir anlaşmayla başladı her şey. Tek bildikleri, istediklerini alana kadar verdikleri sözlerden dönmeyecekleriydi. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, muhteşem bir tutkuyla istenen her şey içinde bir parça...