İnsanoğlu şüphesiz ilginç bir varlıktı. Suçlu olduğu halde başkalarını suçlayacak yüzsüzlüğe sahipti. Aynı zamanda suçsuzken tüm suçu kendinde arayacak kadar da aptal...
Ben yüzsüz müydüm yoksa aptal mı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da çaresizlik içinde olduğumdu. Hem de beynimin her bir köşesinde kendine yer edinen büyük bir çaresizlikti benimkisi.
Dağınık yatağımın içine fırlattığım telefonumu tekrar elime aldım ve yattığım yerden doğruldum.Gün ışığı çoktan odayı doldurmuştu.
Birkaç dakika önce okuduğum mesajı tekrar okudum. Bunun sebebi belki de bu şeyin gerçekliğinden emin olmak istememdi.
Kimden: 05*******
Seninle konuşmamız gerek. Öğlen buluşup konuşalım lütfen.
Numarasını içimdeki öfke yardımıyla kolayca telefonumdan silmiş olsam da beynimden silebilmiş değildim henüz.
Hala ezberimde olan bu rakamlar, beni yerin dibine batırıp çıkaran ve bir zamanlar sevdiğim Sarp'a aitti.
Seviyordum onu. Onunla bir ömür geçirmeyi hayal edecek kadar... Sevgi, şüphesiz herkes için farklı tanımlanabilirdi ve şüphesiz Sarp da bu sevgiyi kirletmişti.
Ben kendimi ona açarken benimle içten içe dalga geçmişti. Bu yaptığını argo bir cümleyle özetleyecek olursam ki en iyi özeti bu cümleydi, beni boynuzlamıştı. Ne kabul edilebilecek ne de sindirilebilecek bir şeydi.
Yaptığını hatırladığım her an içime çöreklenen sıkıntı bana nefes aldırmayacak boyutlara ulaşıyordu. Bana bunları hissettirmeye hakkı yoktu.
Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve ayağa kalkarak yavaş adımlarla pencereye doğru yürüdüm. Doğan güneşin tamamen işgal ettiği kuru bahçeye bakıyordum şimdi.
Bir zamanlar böğürtlen fışkıran bahçeyi görmek için hızlıca yatağımdan kalktığım ve camdan aşağı sarktığım günler sanki hiç eskimemişti.
Bahçedeki annemin beni yalandan payladıktan sonra yanına çağırması daha dün gibiydi. Hele yüzünde oluşan gülümsemesi... İçimde cıvıldayan huzur kuşlarının sesi...
Ah ne de özlemiştim o günleri. Bir daha o huzuru ve saadeti yaşayamayacak olmam bana en büyük ceza olmalıydı.
Gökhan'ım yanımda olsaydı hayat bu kadar zorlamayacaktı beni belki. Tek başıma çetin kayalıkları tırmanır gibi zorlanarak geçiriyordum yıllarımı.
Mütemadiyen yalnızlık ve mücadele içinde sıkışmış bir hayattı benimkisi. Hoş, bu ne kadar hayatsa artık.
Camdan dışarıyı izleme işine son vererek geri yürüyüp tekrar yatağa oturdum. Telefonu isteksiz bir hareketle elime aldım ve mesaj kısmına girdim.
Kime: 05*********
Sarp, bugün iş görüşmesine gitmem gerek. Sonra konuşalım.
Mesajı yolladığımda içimde ki huzursuzluk katlanarak büyümüştü. Kendime olan öfkem ise her geçen saniye beni yok ediyordu.
Onun karşısına çıkacak gücü kendimde bulamamak beni harabeye çeviriyordu.
Ruhuma sinen basiretsizlik ve korkaklık kendini belli ediyordu yine. Onun karşısına çıkıp ondan ayrılacak gücüm bile yoktu.
Ona neden beni aldattığını soracak cesaretten dahi yoksundu kişiliğim. Her gün cevaplarından kaçtığım soruların cevaplarını ondan duymaya hazır değildi yüreğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centilmenler Kulübü
General Fictionİki tarafın da karşılıklı çıkarlarını koruduğu bir anlaşmayla başladı her şey. Tek bildikleri, istediklerini alana kadar verdikleri sözlerden dönmeyecekleriydi. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, muhteşem bir tutkuyla istenen her şey içinde bir parça...