O kelime binlerce kez beyinme çınlarken hastane yetişene kadar ruh gibi bir halim vardı. Zehra Buğranın kaza geçirdiğini söylediği zaman da olduğu gibi şimdide inanmıyordum.
Kahretsin ölemez!
Ölmemeli! Bunu kaldıramam. Böyle birden olmaz! Yaptıkları çok aşağılıkça olabilir ve bunların bedelini ödemeden gidemez!
Gitmemeli!
Onun bu yaptıklarını bildiğim halde neden kalbim acıyor?! Ondan nefret etmem lazımdı. O insanlara melek görünen bir şeytandı. Mantıklı tarafım bu sözcükleri tek tek haykırırken duygusal tarafım buna izin vermiyordu işte. Mantıklı tarafımdan yola çıkan düşünceler gönlüme ulaşamıyordu ve üstelik duygularım buna engel oluyor daha da zor yapıyorlardı.
KESİNLİKLE BİRİ DUYGUSAL TARAFIMA SİLAH ÇEKMELİ!!
Ondan ayrılırken zor olmamıştı çünkü onu sevsem de bir yerlerde hep yaşadığını görecektim nasılsa ama konu ölüm olunca içimi saran korkuya titremelerde eşlik ederken dışa gözyaşım kalıyordu. Onsun yaşayamam. En azından onu sevmekten vazgeçene kadar. Bencilce davramak istiyordum. Ona sahip çıkıp kimse umrumda değil demek istiyorum ama mantıklı tarafım duygularıma çoktan savaş açmıştı ve içten içe bedenimi ele geçiriyordu.
Ölümez!
Yaptıklarını çeksin de gitsin nereye gidiyorsa! O zamana kadar ondan vazgeçebilirim. Şu an tamda şu an Buğranın ölmesi Yılmaz Morgül'ün survivora katılması kadar saçmaydı.
Benim suçum!
Onu sahile çağıran bizdik... bendim... kendimi suçlu hissetmeye meilli bir yapım olduğu için kendime suç atmak o kadar zor olmadı. Zehra ne kadar rahat davranıyorsa o kadar endişeliyim. Bende Zehra gibi suçu dikkatsizliğine atıp işin içinden çıkabilirdim ama yapamıyorum. İçimde bir yerlerde yine buna izin vermiyorlar. Artık bu içim ne biçim birşeyse... Kendimi güçlü hissetmiyordum.
Hastanenin soğuk koridorlarında yoğun bakımın önünde bekliyorduk. Henüz bir doktor çıkmamıştı. Çıkan hemşireler de ben bilmiyorum diyip gidiyorlardı. Şu an babasıdan daha çok dağılmış duruyordum. Kendime yaptığım bu eziyet hoşuma mı gidiyordu yani?!
Ruh gibi... dağılmış... parça parça... hortlak gibi... tipimle gelenleri de korkutuyordum. Kaza yaptığını duyalı ve hastanede beklemeye başlayalı ne kadar saat geçtiğini kestiremiyordum. Sadece her saat biraz daha korkunç oluyordum. Gözlerim kırmızıya dönmüş, altları torbalanmış ve siyahlaşmıştı. Tükenmiş bir vaziyetteydim. Uykum vardı ve suçluluk duygusu beni uyutmayan en güçlü faktörlerden biriydi. Zehra elinde su ile yanıma gelip çöktü. Suyu bana uzattı. Kafamı sallamakla yetindim. Konuşacak halim yoktu ve şu an ihtiyacım olan su değildi. Bana sarıldığında biraz güç kazanmıştım ama içerden çıkan doktorun yanına gitmek için kullandım.
Doktorun başına toplandık. Adam gayet sakindi. Kim bilir onun için ne kadar doğal geliyordur?! Alışmış bir şekilde bakıyordu yüzümüze.
"Oğlum nasıl doktor?!" Diye bağırdı babası. Doktor sakin olmasını söyleyip onu susturdu.
"Hasta hala bir tepki vermedi. Ölmek ile ölmemek arasında kalmış gibi. Ama merak etmeyin elimizden geleni yapıyoruz!" Dedi tüm sakinliğiyle.
"Ne demek elinden geleni yapıyoruz?! Yapsaydınız şimdi hayati tehlikeyi atlattı derdin!" Dedi sinirle Onur. Zehra Onuru tuttu. Doktor geri içeri girdiğinde herkes geri yerine dağıldı.
Ellerinden gelen bu muydu yani?! Burada oturup Buğranın yaşamak ile yaşamamak arasındaki kararını vermesini beklemek miydi? Bari görseydik. Ne halde? Ne yapıyorlar ona?! Gerçekten ellerinden geleni yapıyorlar mı yoksa...? Hayır! Bu cümleyi tamamlamak istemiyorum. O iyileşecekti. İyileşmek zorundaydı. Yine karşıma dikilecekti ve bende ondan ve yaptıklarıdan hesap soracaktım. Beni korkuttuğu için ve ağlattığı için özür dilettirecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
× KUZEN ×
UmorismoAşkların içinden çıkmaya çalışırken ihanete de uğraşmayı unutmayan iki kuzen... Öyle saçma sapan olaylar yüzünden başları derte giriyor. Sizin bile hayret edeceğiniz komedi karışık aşk ve dram gibi olayların bir şekilde buluşması. ♥♥♥ "Ananas kafa...