Size upuzun bir bölüm yazdıııım :') Bir sonraki bölüm ancak sınavdan sonra gelir bu yüzden bolca yorum yapıp sınava mutlu bir şekilde girmem için bana destek olun fıstıklar :*
Bay Simo ona babamın numarasını vermemi beklerken yaşadığım panik yüzünden terleyen avuç içlerimi kucağımdaki küçük Davi'nin montuna bastırdım. Küçük bir çocuğu böylesine zor bir duruma düşürdüğüm için kendimden nefret ediyordum. Birinin gelip beni kurtarması için dua edecek bile zamanım yoktu.
Kapı bir kez tıklanıp hızıca geriye doğru açıldı ve Fernando içeri girdi. Alnında biriken ter damlacıkları buraya koşarak geldiğini gösteriyordu. "Ah Dicle gerçekten özür dilerim," deyip Davi'yi kucağına aldı.
Bay Simo şaşkın bir ifadeyle bizi süzerken "Neler oluyor?" diye sordu.
"Bir yanlış anlaşılma oldu," diye söz başladı Fernando nefes nefese. Kıvırcık saçlarını geriye doğru atıp gözlerini açığa çıkardı. "Efendim, çocuğu okula ben soktum."
"Yani çocuk sizin mi?"
"Ne? Hayır!" Bu konuşma hiç de iyi bir yere gitmeyecek gibiydi. Fernando'nun bir anda içeri dalmasını da anlayamamıştım. Durup dururken başını belaya sokacaktı. Benim yüzümden başına bir sürü şey gelmişti zaten.
"Bu çocuk benim kardeşim efendim." Verdiği cevap Bay Simo ve benim bakışlarımızın üzerine dikilmesine neden olmuştu. "Ailem şehir dışında olduğu için okula getirmek zorunda kaldım." Zeki çocuk! On dakika içerisinde hikayeyi yazmıştı bile.
"Ama Dicle onun kendi çocuğu olduğunu söyledi." Bay Simo öne doğru eğilip hangimizin doğruyu söylediğini anlamak istercesine yüzümüzü inceledi.
"Demek öyle dedin?" Fernando bana doğru bakıp minnettar bir şekilde gülümsedi. O gülümsemenin altındaki 'Beyinsiz kız' bakışını anlayamam için gerçekten de beyinsiz olmam gerekiyordu. "Bu okula çok zor şartlar altında girdim efendim. Eğer atılırsam bu benim sonum olur." Fernando tekrar bana doğru baktı. "Dicle benim okul hayatımın zarar görmemesi için suçu üstlenmiş olmalı."
Nasıl oluyorda benim dışımdaki herkes bu kadar kolay yalan söyleyebiliyordu? Yalan söylemeye çalıştığımda şekilden şekle giriyor, kendimi rezil bir duruma düşürüyordum. Fernando ise oscarlık bir oyuncu gibi dekanın karşısına geçmiş ayak üstü bin tane yalan söylemişti.
Kırklı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim ama yaşına göre oldukça çekici bir adam olan Bay Simo koltuğunda geriye doğru yaslanınca gösterişli deri kulakları rahatsız eden bir gıcırtı çıkardı. "Dicle'nin yalan söylediğini tahmin etmiştim zaten," deyip çarpık bir şekilde gülümsedi. Gerçekten mi? Gerçekten de tahmin etmiş miydin? Neredeyse babamı arayacaktın! "Cevap verirken sesi titriyordu," diye tamamladı konuşmasını.
Titrer tabii ki! Neymar oğlunu gizlice okula soktuğumu bir de üzerine yakalandığımızı duyarsa bana titretmekten beterini yapardı.
"Ben yaşattığım karmaşadan dolayı gerçekten özür dilerim." Fernando başını öne eğip üzgün olduğunu gösterircesine suratını astı. Durduk yere ceza alacaktı. Bu işe hiç bulaşmaması gerekiyordu. Tüm bunların tek suçlusu Neymar'dı. Gelip oğlunu alsaydı ben de okula gizlice sokmak zorunda kalmayacaktım.
"Pekala sizi affediyorum ama bir daha olmasın." Bay Simo yüzüne babacan bir gülümseme yerleştirip sanki dünyanın en büyük iki suçlusunu affetmiş gibi kasımkasım kasılarak çıkmamızı işaret etti.
"Yani ceza vermeyecek misiniz?" Şaşkınlıktan kocaman açılan gözlerim yanmaya başlayınca iki kere arka arkaya kırpıp olanların rüya olmadığına kendimi inandırmaya çalıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GO NEYMAR GO
Фанфик"Biz taşınıyoruz Junior," dedim kaydırağın tepesinden ayaklarımı sarkıtırken. Neymar güneş yüzünden rahatsız olan yeşil gözlerini kısarak yukarıya doğru baktı. "Yani bir daha birlikte oynayamayacak mıyız?" "Gideceğimiz yer o kadar uzak ki okulumu bi...