Penceremden içeri süzülen güneş ışınları haylazca içeri süzülürken banyodan yeni çıktığım için nemli olan saçlarımı omuzuma atıp komodinimin üzerinde duran çerçeveye baktım. Lucas, ben ve Kaan yanyana durmuş, ilkokulu okuduğumuz okulun önünde annemin kamerasına poz vermiştik. Eski günleri hatırlamak yüzümde hüzünlü bir gülümsemenin belirmesine neden oldu.
Mahsur kaldığımız adada Lucas'ın aldığı önlemler sayesinde dün gece Rio de Janeiro ya ulaşmıştık. Yaşanan herşey bir filmden fırlamış gibiydi. Neymar ile yaptığımız ırmak sefasından sonra yaşanan gergin anlar nedeniyle bir daha hiç konuşmamıştık. Zaten uçağın tekrar havalanmasıyla birlikte herkes büyük bir heyecana kapılıp yaşananları unutmuştu. Uçak Rio ya sağ salim indiği anda koşarak kendimi Lucas'ın annesinin kollarına bırakmıştım.
Bu evdeki odamda -her evde kendime ait bir oda olması çok güzel bir şeydi - oturmuş üzerimdeki ağırlığı atmaya çalışırken aşağıdan Lucas'ın annesinin sesi geldi. "Prensesim kahvaltı hazır!"
Yatağımdan inip odadan çıktım ve "Geliyorum," diye bağırdıktan sonra aşağı indim. Kahvaltı masasında Lucas'ın annesi, babası ve Yılmaz oturuyordu. "Yılmaz'ı masaya oturtma fikri kime aitti?" diye sorup masadaki yerimi aldım.
Kahvaltı son derece özenle hazırlanmıştı ama salonu dolduran çamaşır suyu kokusu bütün iştahımın kaçmasına neden oldu. "Fernando eğer Yılmaz'ı masaya alırsak mutlu olacağını söyledi." Lucas'ın annesi sarı buklelerini hareket ettirerek kıkırdadı. Benim için annemden bir farkı yoktu. Her zaman bana anne şefkatiyle yaklaşır mutlu olmamı isterdi.
"Ah! Onlar nerede?" Açlığım ve masada Ylmaz'ın olması diğerlerinin aklımdan çıkmasına neden olmuştu.
"Lucas uçak kazasının soruşturulması için emniyet merkezine gitti." Lucas'ın babası Antonio esmer suratını buruşturup ellerini masaya koydu. "Fernando ve Munir ise kahvaltıyı sahilde yapacaklarını söylediler."
Uçak kazasının bahsinin geçmesi çamaşır suyu kokusu yüzünden alt üst olan midemin daha fazla bulanmasına neden olurken elimi karnıma bastırıp bulantının geçmesini bekledim. "Temizlik yaparken çamaşır suyu kullanma huyundan ne zaman vazgeçeceksin?" diye sordum Angela'ya -Lucas'ın annesine- doğru bakarak. O temizlik sırasında çamaşır suyu kullanılmazsa etrafın temiz olmayacağını düşünen temizlik takıntılılarından biriydi. Evin tavanlarını bile çamaşır suyu ile siler her yerin keskin bir koku ile bürünmesine neden olurdu.
"Çamaşır suyu mikropların üremesine engel oluyor Dicy." Kırklı yaşlarında olan güzel kadın içten bir şekilde gülümseyip kahvaltısını yapmaya başladı.
Çamaşır suyunun sağlığa zararlı olduğunu söyleme isteğimi bastırıp önümdeki omleti yemeye başladım. Sanki günlerdir hiçbir şey yememiş gibiydim. Adada mahsur kaldığımızda bir sandviç için birbirimize girmek üzereyken burada istediğim her şeyi yemekte özgürdüm.
Sessizliği bozan Antonio "Fernando ile aranda ne var Dicy?" diye sorarken samimi görünmeye çalışarak göz kırptı.
Çatalımı masaya bırakıp ellerimi olumsuz bir şekilde yana doğru salladım. "Düşündüğünüz gibi bir şey yok. O benim okuldaki tek arkadaşım."
"Bizde onu buraya getirdiğin için heyecanlanmıştık." Angela ince dudaklarını mutsuz bir şekilde büzdü. "Bir torunumuz olsa fena olmazdı."
Torun kelimesini duymak kafamda Davi'nin profilinin bürünmesine neden olurken gözlerimi kapayıp aklımdaki küçük sarışın çocuğun resminin silinmesini sağladım. "Önümüzdeki yüzyıl içinde çocuk yapmayı düşünmüyorum. Bunun için Lucas'ı beklemelisiniz."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GO NEYMAR GO
Fanfiction"Biz taşınıyoruz Junior," dedim kaydırağın tepesinden ayaklarımı sarkıtırken. Neymar güneş yüzünden rahatsız olan yeşil gözlerini kısarak yukarıya doğru baktı. "Yani bir daha birlikte oynayamayacak mıyız?" "Gideceğimiz yer o kadar uzak ki okulumu bi...