Bölüm şarkısı : hande yener armağan.Ahmet'in Ağzından..
Bir yandan merdivenlerle inerken, bir yandan da gözlerimi ovalıyordum. Yine sabah'ın erken saatleriydi, buna rağmen yemek kokuları gelmiş ve evde herkes bir telaş halindeydi. Ağabey'im diğer mağazalarımıza gittiği için oda erken kalkıyordu. Kız kardeşim ise hala üniversite okuyordu ve sabahçıydı. Anlayacağınız sabah 07'de kimseyi uyurken göremezdik.
Elimi yüzümü kurulayıp kahvaltı masasına oturdum. "Günaydın." diye mırıldandım. Sabah'ları neşesiz ve çekilmez bir adam oluyordum. Herkes den 'Günaydın' cümleleri yükselirken bir yandan da kahvaltı ediyordum.
"Bu ne surat oğlum? Karadeniz de gemilerin mi battı?"
Babama ilk cevap vermiyecektim ama boğazını temizler gibi yapınca cevap beklediğini anladım.
"Baba bizim karadeniz de gemimiz mi var?" diye dalgaya vurdum. Ağabey'im bir yandan tebessüm ederken bir yandan da alttan bacağıma vuruyordu. Babam otoriter biriydi. Ona saygıda kusur etmezdik. Dediğim dedik biriydi.
"Hafta sonları da mı çalışmak istiyorsun? Anlayamadım?"
Tabağıma diktiğim gözlerimi alttan alttan devirip sustum. Ben uzatırsam o daha fazla uzatır bu iş iyice çıkmaza sokardı.
"Tamam Mehmet uzatmayın. Belli ki canı sıkkın," diyerek annem olayı kapatmak istedi. Ama babam durur mu? Asla!
"Bizim de canımız sıkılıyor ama gelip sofrada suratımızı asmıyoruz!"
Daha fazla sinirlenmemek için çatalımı tabağıma fırlatıp ayağa kalktım. Üzerimi giyinip gitsem iyi olacaktı. Merdivenleri 3'er 5'er çıkıp odama gittim. Arkamdan bir ayak sesi daha geliyordu ama bakmadığım için göremedim. Tam kapıyı örtecek Ayşenur benim arkamdan girdi. Yatağıma otururken ben de dolabın karşısına geçip takım çıkartıyordum.
"Ne oluyor Ağabey? Neyin var?"
Çıkardığım takımı yatağın üzerine bırakıp kravat bakınmaya başladım.
"Yok birşeyim. Hadi çık odamdan giyineceğim," oda ağzımdan laf alamayacağını anlayınca yanıma gelip sarıldı ve yanağıma bir buse kondurdu. Yavaş adımlarla odamdan çıkınca ben de banyoya gidip mavi takımı mı giydim.
Birkaç gündür kesmediğim kirli sakallarımı şimdi kesme zamanıydı. Traş olduktan sonra saçlarımı düzeltip aşağı indim. Babam çıkmış abim de çıkmaya hazırlanıyordu. Salon da birtek yengem kalmıştı. Kesin şuan Ayşenur süsleniyor, annem ise mutfakta oyalanıyordu.
"Ben çıkıyorum!" diye annemin duyması için bağırdım. "Güle güle yenge." diyip evden ağabeyimle çıktım. O kendi arabasına geçip bende kendi arabama geçtim. Eve en son ben geldiğim için arabam hemen çıkışa yakın parketmiştim. Sadece kulaklarda arabamın sesi duyulurken son hızla mağazaya gitmeye başladım.
***
Arabamı mağanın yakınlarına park edip odama doğru yol aldım.
Koltuğuma oturur oturmaz hemen Semih ve Oğuz'u çağırdım.Kapıdan giren "ne oluyor?" diyip duruyordu. Oturmalarını işaret edip direk konuya girdim.
"Semih şu Leyla mıdır nedir işten çıkar, ne kadar tazminat ödenecekse öde! O kızı görmeye daha fazla tahammülüm yok!"
Kızı gördükçe sinirlenmemek elde değildi. Müşteriler bile rahatsızdı ondan.
"Satışlar niye düştü Oğuz!" diye bu sefer de Oğuz'a çıkıştım.
"Ben ne bileyim Ahmet! Yeni kataloglara sende bir göz at, çalıştığımız modacılar artık iyi işler çıkaramıyor anlaşılan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
RomanceTerk ettiğin şehirler yanıyor sonra, Koparmadığın çiçekler yanıyor, Ölüm, ölmediğin için kızgın sana; Hayat, iyi yaşamadığın için. "Seviyorumlar" eksiliyor cümlelerinden. Dostlar sırtından bıçaklıyor. Ben kalbinden öpüyorum seni. -Melike Birgölge