Cumartesi günü ve hava'nın güzel olması güne güzel başlama için bir sebepti. Uzun zaman sonra mutlu uyuyor, mutlu uyanıyordum. Yanımda sevdiğim adam, garantili bir işim, başımı sokacak bir evim vardı. Bir de ailem yanımda olsa herşey dört dörtlük olacaktı. Gel gelelim ki dört dörtlük insan yoktu. Ama isterdim ki; ne işim olsun, ne sevdiğim adam sadece ailem olsun. Ailemin yeri hiç bir zaman dolmuyordu, dolmayacaktı.
Gerinerek yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledim. Bugün yine Aras'la buluşacaktık. Liseli aşıklar gibi hiç ayrılmıyorduk.
Bornozumla müthiş kokular gelen mutfağa doğru ilerledim. Neredeyse hergün kahvaltıyı es geçip güne öğle yemeğiyle başlıyordum.
Deniz krep yapıyor, bir yandan da kahvaltılıkları masaya diziyordu. Bende ona yardım edip masaya oturdum. İyiki böyle bir arkadaşa sahiptim."Nasıl gidiyor Ahmetle?" ağzımdaki kreple ilk kulağımı çekip masaya vurdum.
"Harika!"
Aras sürekli beni kırmamak için uğraşıyor gibiydi. Bazen kırıcı ve otoriter olsada ben onu böyle seviyordum. O sert çocuğu seviyordum.
"Sizin Atakanla nasıl gidiyor?" Deniz'i bu aralar çok ihmal ediyordum. Halini hatrını soramaz olmuştum. İlk omuzlarını silkip "rutin" dedi. Belli konuşmak istemiyordu.
Yatak odasında çalan telefonu almak için ayaklandım. Doymuştum da. Telefonu aldığım da Aras arıyordu.
"Efendim?" dedim sevinçle. Onun sesini duymak bile beni mutlu ediyordu. Hangi ara bu kadar bağlanmıştım? Hangi ara sesine bile aşık olmuştum?
"Napıyosun? Buluşuyoruz dimi bugün?" o görmese bile başımı olumlu anlamda salladım.
"Kahvaltı yaptım. 2 gibi buluşsak uygun mu?" tabiki uygundu onun başka işi mi vardı?
"Tamam, olur. Bak Ela, etek falan giyme hava biraz esiyor katil etme beni!" bir anda ciddileşen otoriter sesi beni ürküttü. İkizler burcu olduğunu nasıl da belli ediyordu. Biran da romantik bir adamken hemen değisip odun bir adam oluyordu. Bu havada etek giyilmeyeceğini bende biliyordum.
"Tamam, biliyorum. Neyse kapatıyorum görüşürüz,"
'Görüşürüz' diyerek kapattı telefonu ne bi seni seviyorum, ne kendine iyi bak demiyordu. Hakiki türk odunuydu.
Geç uyandığım için kahvaltıyıda geç yapmıştım. Şuan saat 1'di, randevuya az bi saat kalmıştı.
Saçlarıma ıslakken fön çekip aradan çıkarttım. Hem hava sıcak hemde rüzgar esiyordu. Bu havaya en iyi tulum gider diyerek dolaptan siyah tulumumu çıkardım. Hem şık hem sade sevdiğim tulumlardan biriydi.
Güneşte gözüm aktığı için eyeliner bozuluyordu. Bu yüzden eyeliner'ı es geçip rimel ve kırmızı bir ruj sürdüm. Yine zaman su gibi akıp gitmişti. Yandan çantamı alıp aşağı indim. Aras beklemeyi sevmiyordu. Zaten ben iner inmez oda geldi. Ne beklemeyi seviyor, ne de bekletiyordu.
"Merhaba," dedim biner binmez. Neden Aras'ın yanında böyle küçük kız çocuğuna dönüşüyorum anlamıyorim ki!
Oda kemerin izin verdiğince bana doğru yaklaşıp yanağımı öptü."Bugün ne yapmak istersin?"
"Fark etmez," dedim. O ne yapacağını bilirdi. Kesin bana nezaketen soruyordu. Cevap vermeden ilermeye başladı. Bende radyoya uzanıp müzik açtım. Şuan tam beni anlatan şarkı çıkmıştı. Kafamı yana yaslayıp şarkıyı dinlemeye başladım. Zaten Aras dikkatı bozulmasın diye gerekmedikçe benimle konuşmuyordu. Bu yüzden Arasla araba yolculuklarını hiç sevmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
RomanceTerk ettiğin şehirler yanıyor sonra, Koparmadığın çiçekler yanıyor, Ölüm, ölmediğin için kızgın sana; Hayat, iyi yaşamadığın için. "Seviyorumlar" eksiliyor cümlelerinden. Dostlar sırtından bıçaklıyor. Ben kalbinden öpüyorum seni. -Melike Birgölge