Bölüm 20 - Yeşil Gözlerden Akan Masmavi Bir Huzurdu Bu...

7.5K 500 23
                                    

Medyada şarkımız var :)

_____________________

"Mr.Darcy: Aşkımın temelini oluşturan saati, yeri, bakışı ya da sözü bilmiyorum. Aradan çok zaman geçti. Başladığının farkına varıncaya kadar çoktan ortasına gelmiştim." -Jane Austen, Aşk ve Gurur

***

Turistlerden ayrıldıktan sonra evine gidip biraz uyumaya karar vermişti Neşe. Canı yemek yemek istemiyordu. Üstelik bugün hiç yorulmadığı kadar da yorulmuştu. Bir iç çekerek yatağa bıraktı kendisini.

Kalbi yoruyordu onu... Yeşil gözlü devinin varlığını hissettiğinde ona koşmak istercesine atan kalbi yoruyordu...

Yoruluyordu... Kavuşamamaktan, hasretlik çektiği halde aralarındaki ayrılıktan yoruluyordu genç kadın...

Yorgun bir şekilde gözleri kapanırken uzun zamandır görmediği korkunç rüyalarının içinde buldu kendisini.

***

Haykırarak uyandığı rüyalarından sonra hıçkırıklarını dindirmeye çalışarak kumsala geldi. Çıplak ayaklarını kumların içine soktu. Bu onu tuhaf bir şekilde eğlendirmişti. Yumuşacık kumlar ayak parmaklarının aralarına dolmuş ve gıdıklanmasına sebep olmuştu.

Kimsenin olmadığı bu alacakaranlık sahilde; bir başına, sahile çarpan dalgaların sesini dinleyerek ve denizin kokusunu içine çekerek yürüdü.

Ayaklarına değen, dalgaların sürüklediği kumlar ona huzur veriyordu... Bu uzun zamandır hasretini çektiği bir duyguydu: huzur. Sahi, huzur kokar mıydı? Huzurun bir sesi, bir kokusu olur muydu? Ya da aynı bu ayaklarına değen kumlar gibi insanın teninde yarattığı bir his? Şüphesiz ki huzurun bir sesi, bir kokusu, yarattığı bir his olsaydı; aynı bu hissettikleri olurdu.

Başını kaldırarak gözlerini ayaklarından sol tarafındaki uçsuz bucaksız denize doğru çevirdi.

Güneş batıyor, bir gün daha sona eriyordu. Deniz kızıla boyanmış, gökyüzü pembe-turuncu tonundaki renkleriyle bir kez daha Yüce Yaratıcı'nın sanatını vurguluyordu.

Derin bir nefes çekti içine ve sağ gözünden süzülen bir damla gözyaşına izin verdi. Ağlamak istediği için değildi; sadece silmeye çalıştıkça daha fazlasının akacağını bildiğinden müdahale etmekten kaçınıyordu. Gördüğü rüyalarını kafasından silmek istedi. Uzun zamandır bu kadar gerçekçi rüyalar görmüyordu.

Kafasını yavaşça iki yana salladı, sonra bekledi. Sanki, beyninin içinde dönüp dolaşan düşünceleri, aforizmaları dindirmek istercesine bekledi. Yağmur aklına geldi. Seviyordu işte onu, birbirlerini seviyorlardı... Dahası neydi ki? Dahası huzurdu, mutluluktu, sevgiydi... Durup daha sertçe salladı kafasını, hakkı yoktu huzurlu olmaya, hakkı yoktu mutluluğu hissetmeye... Altı küsür yıldır huzuru hissedememişti de buradayken mi hissedecekti, hele o adamın yanındayken?

"Saçmalık!" dedi yüksek sesle.

"Hayatım da, ben de, düşüncelerim de saçmalıktan ibaret!"

Sonra gözleri, önünde, kendisine doğru gelen bir siluete takıldı.

"Yine mi?" diye söylendi.

Kovduğu halde yine mi yanına geliyordu bu adam? Kadın zaten kendi bataklığında yıllardır yaşamaya alışmıştı. Şimdi bu adam ne demeye üstüne geliyordu ki?! Üstelik de reddedilmeye doymuyordu. Belki de bininci kez yeniden nefret etti kendinden kadın. Kendisi zaten bir kör kuyuda, ölümü bekleyen bir faniydi. İnançlı biri olarak ahirette hesap vereceği zamanı bekliyordu. Onca günahının arasında, bir de bu adamınkini sırtlanamazdı.

Kızıl Akşam  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin