Bölüm 14 - İnsan Hep Sevdikleriyle Sınanırmış...

6.4K 499 20
                                    

"Papatyaların koparıldıktan sonra koktuklarını biliyor muydun? Ne garip, bir ölüm nasıl bu kadar güzel kokabilir?" -Huzur Sokağı

***

Kırk yılda bir olan izin gününü değerlendirmek için sabah erkenden kalktı genç kadın, bugün kendini çok iyi hissediyordu. Gece birkaç kabus görmüştü yine ama onu uykusundan edecek kadar değildi.

'Alışmaya başlıyorum galiba.' diye düşündü. Ancak düşüncelerinin gerisinde bugünlerde böyle iyi hissetmesine sebep olan kişinin tanıştığı adam olduğunu biliyordu.

"O gün yıllar sonra ilk defa kendim gibi hissettim."

Aynada kendisiyle konuşan kadın göz altlarında parmaklarını gezdirip çok da mor olmadığını düşündü. Nispeten iyi gözüküyordu. Portmantodan çantasını ve baharlık montunu alarak dışarı çıktı.

Bir bahar havasını hissetmek gibisi yoktu.

***

"N'aber güzelim?"

Yekbahar'ın burnunu okşarken onunla konuşan genç kadın atın kulağına eğilerek fısıldadı.

"Buraya geldi mi acaba? Ne dersin ona sorsam, bana önceki gün okuduğu şiiri okur mu yine? Ama bu sefer söyleyeyim sonunu da getirsin? Ne dersin, kabul eder mi?"

Atın kişnemesiyle neşelenen genç kadın, biraz gezintiye çıkmak için atını çiftliğin dışına doğru dörtnala sürdü.

Dümdüz arazide rüzgarın yüzüne vurması kadına özgür olduğunu hissettiriyordu.

Bazen sadece rüzgar yüzünüze çarpar ve bunun verdiği huzuru hiçbir yerde bulamazsınız. Tüm derdin ve tasanın bittiği noktadır burası... Rüzgar yüzünüze vurduğunda ve saçlarınızın havalanarak rüzgara karıştığını hissettiğinizde özgürlüğü daha ne tattırabilir size düşünürsünüz...

Neşe bu hissi çocukluğundan da hatırlıyordu kuşkusuz. Salıncağa binip her seferinde daha yükseğe çıkmak istediğinde kendisini sallayan babasına döner:

"Daha yükseğe baba! Bulutlara değeceğim ben!" diye bağırıp vargücüyle yukarıya doğru uçardı.

Çocukluğun verdiği deli cesaretiyle elini yukarıya kaldırır bulutlara dokunmaya çalışırdı. Ya da geceyse yıldızlara... Çocukken gözlerini kapatıp sadece yıldızları hayal ederdi. Onlardan biri olmayı... Gökyüzünde parlamayı...

Şimdi de gözlerini kapatmış Yekbahar'ın sırtında uçuyordu rüzgara karşı. Neredeyse arkasını dönüp: "Daha yükseğe baba!" diye bağıracaktı.

"Daha hızlı Yekbahar!"

Her şey aniden olduğunda kızın gözleri halen kapalıydı. Küçüklüğünde uçmak da isterdi genç kadın. Kuşlara özenip onlar gibi süzülmek isterdi masmavi gökyüzünde...

Ancak hayal ettiğinin kesinlikle bu olmadığına emindi. Çünkü kısa bir süre uçmuş olsa da hemen ardından çok keskin bir acıyla yere düşmüştü. Tüm kemikleri kırılmış gibi hissediyordu. Bu hissin nasıl olduğunu iyi biliyordu çünkü yaklaşık beş yıl önce kemiklerinin çoğu kırılmıştı. Acıdan gözlerinden sicim gibi yaş boşalıyordu. Ellerini gözüne götürerek gözyaşlarını temizlemeye çalıştı. Biraz ötesinden giden bir araba sesi duydu ve kırmızı lüks bir arabanın önündeki virajı döndüğünü gözünün ucuyla gördü. Yavaşça kendini kımıldatmaya çalıştı ama başaramadı, sağ bacağını oynatamıyordu. Kendini yerde doğrultarak ayaklarına bakmak istedi. Ama bakmasıyla kendini yere geri bırakması bir oldu. Kızın gırtlağından boğuluyormuşçasına bir ses çıktı.

Kızıl Akşam  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin