"Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır. Ya Canın acıya acıya adım atacaksın ya da Canını acıta acıta söküp atacaksın. Her iki yolda da tek gerçek olacak: Canın çok ama çok acıyacak..!"-Mevlana
***
Neşe otelin lobisine girdiğinde turistlerin karşısında gördüğü adamla donakaldı. Gözlerini kırpıştırarak yutkundu.
"Pars?"
"Merhaba Neşe!"
Gözlerini kaçırdı kadın. Adamın yüzüne bakacak cesareti yoktu. Bunca zaman sonra hala ona sevgiyle bakıyordu ya kızın içi kan ağlıyordu.
"Konuşabilir miyiz?"
"Tabi. Eğer biraz beklersen bir saate yanına gelirim."
"Ben seni her zaman beklerim."
Gülümseyip adamdan ayrılan kadın, turistlerle konuşurken de çok dalgındı.
Kafeye girip de adamın kendisini beklediğini görünce gülümsedi. Ne zaman gözleri onu arayacak olsa Pars baktığı yerde olurdu zaten.
"Kaçtın."
"Kaçtım."
"Benden."
"Herkesten."
Başıyla tasdikleyen adam gözleriyle kızı inceledi. Neşe inatla gözlerini kaçırıyordu. Kadını gözlerinden tanıyordu artık.
"Neden kötü hissediyorsun?"
Omuz silkti kadın. Verecek cevabı yoktu... ya da tam tersine verecek çok fazla cevabı, söyleyecek çok fazla sözü vardı... Ama hiçbirini söyleyecek cesareti yoktu.
"Yağmur Hanzade'nin oteli burası."
Hızla kafasını kaldıran kadın, gözlerini kırpıştırarak adama baktı. Adamın gülümseyen suratını görünce rahatladığını hissetti.
"Bilmiyordum."
"O da bilmiyordu."
"Pars, ben ve o... biz yani..." Kadın stres ve vicdan azabının harmanlandığı keşmekeşle elleriyle oynamaya başlamıştı. Suçlu hissediyordu, Pars'a ihanet etmiş gibi hissediyordu, bunalmıştı. İkilemde kalmaktan, beyniyle kalbi arasında seçim yapamamaktan, yol bulamamaktan yorulmuştu. Gözleri dolmuş, ne söyleyeceğini bilemeden kekeliyordu.
"Neşe, beni dinle..."
"Hayır, Pars. Gerçekten... O beni buldu... Bırakmadı... Ben kaçtım... Ama o bırakmadı... Ama sen dersen ki..."
"Neşe!"
Adamın yüksek çıkan sesiyle korkan kadın gözlerinden firar eden bir damla yaşı titrek elleriyle sildi.
İçi cız etti adamın, ona 'Yağmur'dan uzak dur!' dese dinleyecekti kadın... Bunu sevdiği kadına nasıl yapardı? Bir damla gözyaşına kıyamazken, bütün bir ömür gözyaşı dökmesine nasıl razı olurdu? Nasıl ızdırap ve pişmanlık içinde yaşamasına izin verirdi? İçi kan ağlasa da insan bazen sevdiği uğruna, sevdiğinden bile vazgeçebilmeliydi.
"Neşe, sen bana bağlı bir hayat süremezsin... Ben seni hep koruyup kollamaya çalıştım evet. Ama senden hiçbir karşılık beklemedim ben! Sen kendini nasıl ikna ettin bana borçlu olduğun konusunda?! Sevdiğin bir adam varken nasıl hala benden onay beklersin?! Bana aklın sıra böyle mi borç ödüyorsun?!"
"Hayır... Ben..."
"Hayat senin hayatın! Her ne karar verirsen ver, ben senin dostun olarak kalmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Akşam
Romance"Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kana...