Ali yanımdaydı işte. Yapamamıştık, birbirimizden çok az bir süre de olsa ayrı kalamamıştık. Şimdiyse Ali'nin kaldığı otelde, onun kollarının altındaydım. Uzun süreden sonra ilk defa kendimi tamamlanmış hissediyordum. "Çok özlemişim Mavi'm."
Ali kafamı kaldırıp dudaklarıma kısa süreli bir öpücük kondurdu, bense gözlerimi açmayıp gülümsedim. "Bir daha." dedim beni bir kez daha öpmesini isteyerek.
"Yaramaz kız." diyerek burnuma dokundu ve biraz daha uzun bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Burunlarımızı birbirine değdirip gülümsedik. Gülerek saçlarını geriye doğru taradığında, dudaklarımı dişledim istemsizce. Her hareketini deli gibi özlemiştim. Ciğerlerim sanki oksijenden çok Ali'nin kokusuna ihtiyaç duyarmış gibi daha rahat çalışıyorlardı onun yanında.
"Selin, annene ne söyledin?" diye sordu Ali. Sıkkın bir şekilde nefesimi verdim.
"İzmir'den bir kaç arkadaşımla buluşacağımı ve onlarda kalacağımı söyledim." dedim somurtarak. Anneme yalan söylemeyi sevmiyordum, yalan söylemeyi beceremiyordum da.
"Bir şeyden şüphelendi mi?" diye sordu bu sefer de.
"Of Ali! Bilmiyorum işte." dedim kaşlarımı çatarak. Konunun üzerinde durmasını istemiyordum, bu yüzden yeni bir konu açtım. "Annemin beraber olduğumuzu öğrendiği fotoğrafları nerden bulduğunu öğrendim." diyerek annemin anlattıklarını aynen Ali'ye anlattım. "Yalnız, şöyle bir sorun var. Ayrıldığımızı düşünüyor."
Ali dudaklarını dişledi ve gözlerini kapatıp gergin bir nefes verdi dudaklarından. "Yapabilir miyiz?" diye sordu sonra mavilerini tekrar bana dikip.
Gülümsedim ona güven vermek adına. "Yapamayız. Biz ayrı yapamayız." dedim ve ekledim. "Ama saklayabiliriz."
Bir süre Ali'yle sessizce yattık, nefes alışlarını dinledim. Onun nefes alışlarını dinleyerek, burnumda onun o eşsiz kokusunu duyarak uyumayalı çok uzun zaman olmuştu. Ben bir güldüm, ve benim sahibim de Küçük Prens'ti. O bana sevgisini vermezse yaşayamazdım.
"Okul nasıl?" diye bir konu açtım bu sefer. Sesini duymayı seviyordum. Gidip bana ilk başbakanın hayatını anlatsa bile sıkılmadan dinlerdim.
"Anne? Sen misin?" diye sordu alayla. Güldüm ve ayaklandım yatakta. "Of konu bulamıyorum işte! Bir şeyler yapalım, uykum yok benim." diyerek örtüyü kaldırdım üstünden.
"Yerinde dursan şaşarım Selin." diyerek ayaklandı ve üstüne bir tişört geçirdi. "Ee, nereye gitmemizi istersin? İzmir'i bilmiyorum sen söyle."
Aklıma bir anda gelen düşünceyle bir çocuk gibi gülerek ellerimi çırptım. "Lunaparka!"
---
"Hadi bakalım, ilk neye binelim?" diye sordum yanımdaki çocuk gibi heyecanlanan Selin'e. Bu halleri çok masumdu. Çok seviyordum.
"Hımm..." dedi ve düşünür gibi etrafta gözlerini gezdirdi. "Buldum! Çarpışan arabalar!" dedi ve ben daha şaşırmaya vakit bulamadan ellerimden tuttuğu gibi o yöne doğru sürükledi. Gişenin önüne gelip parayı verdik ve tüm geceyi aydınlatan lunapark ışıklarının arasında iki tane araba seçip bindik.
"Tüm hıncımı çıkarıcam senden Ali Bey! Hazır oooll..." diyerek arabasını bana doğru sürdü Selin. Bende çarpmamak için direksiyonu yana kırdım ve alayla güldüm. "Hah, siz öyle sanın Selin Hanım." diyerek hızla arkadan Selin'in arabasına çarptım.
"Yaa! Dur sen bakalım Maviş, geliyoruum!" diyerek koca bir tur attı alanda ve bir anda dönerek hızlı bir şekilde yandan çarptı bana. "Hahahahahah!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzayın Gecesi
Fanfiction"Koca gözlü kız kaybetti kendini gözlerinde uzayı taşıyan bir adamın mavilerinde..." --- Biz Uzay ve Gece, Ali ve Selin'dik. Gökyüzündeki birbiri için parlayan iki yıldızdık. Birimiz ışığını kaybederse, diğerimiz de sönerdi. Birbirimize aittik. Kalb...