-29- Hoşçakal

1.3K 95 34
                                    

İzmir'e mi dönüyoruz? Şaka falan mı bu?

"Ne demek İzmir'e dönüyoruz ya? Anne iyi misin sen? Burda okulumuxu var bizim. Herşeyimiz burada!" diye karşı çıktım anneme. Sinirlenmiştim ama gerçekten nasıl kendimi kontrol edebileceğimi bilmiyordum.

Annem gözlerini kapayıp kafasını eğdi. "Okuldan bir süreliğine aldım seni. Zaten İzmir'deki okuluna devamedeceksin orada." dediğinde bir kez daha aklıma gelen şeyle sesimi yükselttim. "Anne biz İzmir'e ne kadar süreliğine gidiyoruz?"

"Bir kaç ay sadece Selin. Haluk'la aramız iyi değil bu aralar." diyerek derin bir nefes aldı ve tekrar ellerime uzandı ama sertçe çektim.

"Ya Ali? Bizi sevdiklerimizden de mi ayıracaksın?" diyerek öfkeyle yerimden kalktığımda, annem de gözleri dolmuş bir şekilde kalktı.

"Üzgünüm Selin. Böyle olması gerekiyordu."

---

Hayatım her zaman bu kadar boktan olmak zorunda mıydı?

Koskoca Ali Mertoğlu, babasından senelerce dayak yiyor. Ali Mertoğlu, baba veya anne sevgisini hiç bilmeden büyüyor. Ve yine o Ali Mertoğlu, yıllarca dayak yediği adamın, onun babası olmadığını öğreniyor.

Sikerim Ali Mertoğlu'nu.

Kulağımda o muhteşem parça yankılanmaya başladığında tekrar düşüncelerime geri dönerek gözlerimi kapadım ve rüzgarı içime çektim, nefesimi geri verince tüm kötülüklerin içimden çıkmış olmasını dileyerek kendime küfretmeyi kestim.

Neden ben?' diye soruyordum hep kendime. Neden hep acı çeken ben oluyordum ki? Neden sadece şımarık, zengin ve egolu bir erkek çocuğunun hayatını yaşayamıyordum ben? Sevgi görmediğim için mi? İstenmeyen biri olduğum için mi? Yoksa kişiliğim yüzünden mi? Hayatımda, özel olduğumu bana hissettiren tek bir kişi vardı, Selin. Şaka gibi, o da hayatıma Haluk yüzünden girmişti ya.

Selin... Klasikti, ama gerçekten de herşeyimdi. Selin için herşeyi yapardım, herşeyimle seviyordum onu. Saçlarından kaşlarına kadar, kaşlarından o güzel burnuna kadar, burnundan öpmeye doyamadığım dudaklarına kadar, o naif ellerinin parmak uçlarına kadar... Çok seviyordum. Aşıktım. Hatta daha da öte, bağımlıydım sanki ona. Bir parçamdı, kalbime yerleşen, ona zarar gelirse bana da zarar gelmesini sağlayan bir parçam.

Selin dolan gözleriyle koşarak bana geldi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan bana sarıldı. Kafasını boynuma gömdü ve kollarımı ona sıkıca sardım.

"İyi misin sen?" diye sordum o güzel kokusu burnuma dolarken. Ses çıkarmadı. Bende sustum. Ama boynuma ıslaklık geldiğinde, ağladığını anlayarak kafasını kaldırdım ve suratıma bakmasını sağladım. "Ne oldu koca gözlü kız?" diye sordum. Baş parmaklarımla yanaklarına düşen gözyaşlarını sildim ve burnundan öptüm.

Selin'in alt dudağı titredi, içimin de titremesine neden olacak şekilde. "Söyle bana." diyerek saçlarını okşadım Selin'in. "Ağlama, dayanamam."

Selin'in yanağına bir gözyaşı daha süzüldü sözlerimin üzerine. O gözyaşını da parmağımla durdurdum ve tekrar kendime çektim o küçük bedenini. Birbirimize sıkıca sarılırken Selin'in dudaklarından ismim yankılandı. "Ali..." Saçlarını okşadım devam etmesini belli etmek adına. "Ben... Gidiyorum. Gidiyoruz biz." diye konuştu ve kollarını benden ayırıp suratıma odakladı bakışlarını.

"Ne demek bu?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Nereye gidiyordu daha tam birleşmişken biz?

"İ-İzmir'e dönüyoruz biz Mavi'm." dedi Selin. Gözlerini sıkıca yumdu ve bir gözyaşı daha süzüldü.

Uzayın GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin