Bu bölümü biraz geç yayınladığımın farkındayım, antreman ve okul derken yetişemedim bir türlü. Çok hızlı bir şekilde yazdım, ilhamım son 2 gündür bana şut çekti. Artık, kimlerin yanına gidiyorsa pislik. Bu yüzden - gerçekten - kötü olabilir. I'm sorry. (Hepiniz anladınz, değil mi? Çok zekiyiz kıslar)
Her neyse, okulunuzun ilk günü nasıl geçti bakalım? Benim bok gibi, canımdan çok sevdiğim yakın arkadaşımla aynı sınıfta olduğumuz için, kimseyle tanışmadık. İkimizde, mal gibi en arkaya geçtik ve öylece birbirmizle sohbet ettik, eski sınıftan iki kız arkadaşımda bizim sınıfta olduklarını öğrenince, birazda onlarla ilgilendik. 12 erkek falan var, 28 kızız. İmdat aq. Adı, "Kezban" olmadıkça, "Kezban" demek istemiyorum ama bunlar, harbi kezbanlıkta yeni bir çağ atlamışlar. Yani, kısacası sınıfımı pek sevemedim, yarın bir kaç kişiyle tanışırsak (paşa gönlümüze göre, eheh) kararım değişe bilir."By by Ön Yargı!"
İYİ OKUMALAR CANIMLARIM. ♥Söyle, hangi insan duşman olur, önceden kocalık yaptığı kıza?
-KAPTANFesatlık konusundaki, ultra süper aktif beyin hücrelerim artık maaşı hak ediyordu. Beyine nasıl maaş veriliyor? Güzel düşünceler, düşünerek. O yüzden ben de, "Can ile evlenip: 2 kız, 2 erkek, 2 katlı havuz ve villalı bir ev, çok iyi bir kayınvalide," düşündüm. Nasılım ama? Doktor maaşından fazla vallahi...
Çok tatlı bir ses tonuyla, kahkaha atan bir ses yanıma yaklaştı. Ah, aşkilota şekerim gelmiş.
"Yalnız mı kaldın?" dedi, sandalyeyi çekerken.
"Pek sayılmaz, Duru Abla bitlenmiş."
'Bitlenmiş' kelimesini duyduktan sonra, Can Abi'nin o yeşilin en güzel tonundaki gözleri kocaman açıldı.
"Anlamadım?" dedi hiç pozisyonu bozmadan.
"Birazdan anlarsın," dedim elimle hart-hurt kaşınan Duru Ablayı gösterirken. Can Abi, dişlerini sıkmış gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Rezil olduğumuza mı yanayım, gülemediğime mi bilemedim vallahi." Dedi yutkunarak. Susmakla yetindim, konuştuğum her cümle aleyhime işleye bilirdi. Bir adet Duru Abla, yaklaşık bir saniyede, 300 ayrı yerini kaşıyabilir. İnsan mantık ve güçlerinde yeni bir çağ atlattı.
"İyi misin?" dedi Can Abi, dişlerini sıkarken.
"Bir anda oldu ya, böcek falan da yok. Kumaşı mı rahatsız etti acaba?" dedi Ablam. Böyle bir durumda, Duru Abla nasıl yanıt versin. Mal mısın, Cano?
"Kumaş sıkıntılı olabilir. Belki de altına giydiği bu ayakkabıdan memnun değildir." Dedim kahkaha atarken. Artık dayanamayacaktım doğrusu, çok salak görünüyordu. Benimle birlikte, Can Abide kahkahalara boğuldu.
"Kalkalım mı artık?" dedi ablam, etrafına bakarken. Evet, ablacığım gerçekten rezil oluyorduk. Duru Abla, başını olur anlamında salladıktan sonra, hepimiz kalmak için ayaklandık.
Duru Abla, masasının üzerindeki Samsung telefonu aldıktan sonra, atik bir şekilde ayağa kalktı. Ama onunla beraber, onunla kalkmayan bir şeyler vardı. Elbisesinin kalça kısmı! Elbisenin kalitesi ve yapıştırıcının kuvvetiyle birlikte, on dört adet farklı minnak bebeklerin çığırışı kadar kuvettli bir şekilde, ortaya "Cuuaaaart." Diye bir ses çıktı.
Bu sesin etrafına yayılması ile birlikte: "Işık Hızı" adlı bilime kesinlikle kanaat getirdim. İnsanlar, bir anda bakışlarını bizim masaya yönelttiler.
"Ohaa, altına jartiyer giymiş!" diye bağırdı, kendisini göremediğim ama sesini çok iyi işittiğim biri. Geri zekalı, abaza pislik! Sesinden anladığım kadarıyla, 17-18 yaşlarında dobra dobra bir genç.
Duru Abla, gerçekten Jartiyer giydiyse: Kalçasının iç kısmına doğru, benim kilo verme hızım kadar, ince ve minik bir ip bulunacaktı. Yani, buda demek oluyor ki: "Kalçası görünüyor!" fazla mı ileri gittim acaba? Hangi insan, normal bir zamanda Jartiyer giyecek kadar psikopat olur ki?
Duru Abla, gözleri dolmuş bir şekilde öylece ayakta duruyordu. Otursa ayrı bir rezillik, kalkıp gitse ayrı bir rezillik... Can Abi, ince hırka ceketini boynundan alarak, Duru Abla'nın beline doladı. Duru Abla, minik gözyaşlarıyla Can Abiye sarıldı ve kafenin çıkışına doğru yürümeye başladılar. Kıskançlıktan şuracıkta, gebersem mi yoksa yaptığım şeyi için, ufak bir pişmanlık duyduğum için kendimi mi suçlasam bilemedim.
Ablam yanıma doğru yaklaştı, 'Sen yaptın!' bakışları atarak, elini omzuma attı ve beraber çıkış kapısına doğru yürüdük. Her günün pisliği, Can Abi'nin kaslı kollarında, pislikte yürümeye çalışan bir damla deterjan olan ben, ablamın kızgın bakışları ve Duru Abla'nın olmayan beyin hücreleri kadar, az etli olan kollarının arasındaydım. Çokzel, cünüp müyüm neyim arkadaş? Bu ne şansızlık?
Arabanın yanına doğru yaklaştığımızda, içim içimi yiyordu. Kesin büyük bir azar yiyecektim, ablamın ev arkadaşını çok zor bir duruma düşürdüm ve bu evin sahibi Duru Abla ise, ablam kendisine yeni ev bakmak için kollarını sıvayacaktı.
"Can... Siz eve gidin, ev için birkaç eksiklik var. Biran önce bunları halletmeliyim, gelince Duru ile konuşurum. Tamam, mı?" dedi nazikçe. Can Abi, anlayışlı bir şekilde gülümsedikten sonra Duru Ablayı ön koltuğa rahatlıkla oturtturdu. Sonra da, kendisi hızlı adımlarla şoför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Görüşürüz, canımın 360 derecesi.
"Yüzün mü asıldı senin?" dedi ablam kuşkulu bakışlarla.
"Evet, biraz önce yüzümü yıkadım. Kurusun diye astım, abla." Dedim umursamaz bir tavırla. Başımdan sağmanın en iyi yolu buydu sanırım, kendin ol ve umursamaz takıl. Bunu becerememiş olacağım ki;
"Söyle bakalım, neden böyle bir şey yaptın?" dedi ablam kırgın ve kızgın bir tavırla. Bu ses tonu, çok fazla duyguyu ifade ediyordu. Olan, biten her şeyi ablama anlattım. Hatta, onunda Serra gibi bir şizofren olabileceği ihtimalini de verdim.
"Anlıyorum... Duru'nun ilk defa böyle bir şey yaptığını duyuyorum." Bana inanmıyordu! Öz mü, öz ablam bana inanmıyordu!
"Sorun değil. Duru Ablaya inanmakta belki de haklısın." Dedim, bilmediğin evin yolunu tutarak.
"Böyle bir şey söylemedim." Dedi keskin bir ses tonuyla. Söylediği şeye karşılık sadece sustum. Bana nasıl inanmıyordu? Bunca yıl, Duru Abla ona bir melek olarak mı görünmüştü yani?! Hadi ama... Ablam bu kadar saf olamazdı, değil mi?
Ablamın, Can Abi'ye söylediği gibi küçük bir marketin önüne geldik,
"Gel hadi, bazı şeyler alacağım."
"Dışarıda dursam, seni kaçırırlar mı?"
"Oyuncak reyonundaki, minik askerler canlanmadıkça zor."
"O zaman, dışarıdayım."
Ablam, kafasını tamam anlamında: "İleri-geri" sallayarak markete girdi. Evet, yaptığım şeyler fazla olabilirdi. Ama bende garajda çok rezil olmuştum. İçimde, intikam için yanıp tutuşan bir şeyler vardı sanki. Hiç birisi, beni böyle bir duruma düşürmediği için, aileme intikam kelimesini danışamamıştım. Nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden kendi kafama göre hareket ettim, sanırım çocuk olduğum için işleri boka serdim.
Eve geldiğimizde, ablamın bana verdiği poşetleri mutfağa götürdüm. Duru Abla'nın altında eşofman, üstünde de askılı vardı. Tezgâhın kenarında dikiliyordu. Poşetleri yavaş yavaş parkeye bırakırken, yan gözümle Duru Ablaya bakıyordum. Bana inanılmaz korkunç bakışlar attığına emindim. Duru Ablaya hiç bulaşmadan, ablamın odasına doğru kaçış yaptım. Ne yani? Biraz korkmuş olamaz mıyım?
Ablamın odasına girdiğimde, derin bir nefes alarak kapıyı kapattım. Ablam, benimle konuşmaya gelmeden önce kendimi rahat hissetmeliydim. Kendimi gergin hissedince, haklı olsam bile Denizlili durumuna düşüyorum. Pardon, karıştı bir sn. Haklı olsam bile, haksız duruma düşüyorum.
Birkaç saat boyunca, kafede açık göbeğimi inceledim. Hamile olursam, iğrenç olacağım! Ayrıca, kilo almaya da başlamışım. Ablamın kıyafetlerini, çıkartarak düzgünce katladım ki bir dahaki sefere de versin, eheh. Yarı çıplak bir şekilde, benim minik valizimin yanına yaklaştım. Rahat edebileceğim, en iyi t-şörtümü alarak üstüme geçirdim. Hey, buda ne?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He, sen çok biliyon
Genç Kurgu"İrem, gelip şuraya elimi tut! Düşeceğim diyorum sana." Aaah, lanet merdivenler. "Altına bez de bağlıyayım arzu edersen kraliçemiz? Güzelim çocuk kaçıyor hadi, kamon." Geri zekalı İrem. Burada geberip gitsem; eminim ki randevu için cenazeme 3-5 çoc...