Eyeliner sürmeye çalışırken, Nike işaretine çevirdiğim gerçeği

30.2K 1.4K 52
                                    

İnternetim gitti, Word belgesinde masumcuk masumcuk sizi bekliyordu, ama internet tarafından ihanete uğratıldım. Çok sorry çok. :S Amaaa sonuç? Geldiiiiğ!!!111! :D İyi okumalar, prensesleriiiim.

Bıraktığın kadar varım,
Bıraktığın kadar yarım,
Bıraktığın kadar yarın,
Bıraktığın kadar ağrım.
-AZAP HG

"Yarın" kelimesine kadar, kalp atışlarım, adrenalin hormanlarım, gözlerim gayet yerindeydi. "Altuğ" ismini duyduktan sonra, kalbimdeki hafif sızlama, kalp atışlarım, gözlerim, hatta göz bebeklerim ve adrenalim hormonlarım ışık hızında değişmişti, bedenen sarsılmıştım.

"Altuğ", benim ilk ve son sevgilim değildi. Aşık olduğum kişi de değildi, sadece biraz takıntılığı olduğum kişiydi. 3. sevgilimdi, ilk iki sevgilimle sadece sanal alemde takıldığım için, ilk sevgilim olma ihtimalinide göz ardı edemem. Tam, iki yıl çıkmıştık. İki yıl, hey maşallah. Dile kolay...

Öyle, yakışıklı biri de değil. Çevreniz de, çıkabileceğiniz o kadar çok yakışıklı insanlar var, ama siz kalkıpta yakışıklılığın, "yakışma" kısmını bile eleyen biriyle çıkıyorsunuz. Mallığımız mı, yoksa: "Aşk, otoda konar, boka da mı." kısmını, hep "bok" olarak seçtiğimiz, bir gerçeği mi? Tamam, iki yıl çıktık. 14 yaşındaydım, -kesinlikle "çıkmanın" tam olarak kelime anlamını bile bilmediğim bir dönemdeydim, çocuktum, kabul ediyorum.-

Oda, 16 yaşındaydı, şuan 16 yaşındayım ve dünyanın kavramlarını, zorluklarını, insanların iki yüzlüklerini, kalitesini, karakterini ayırt edebiliyorum. Büyük ihtimal, o da hiç zorlanmadan ayırt ede biliyordu. Yani, şuan ben kalkıp, 14 yaşında birini kandıra bilirim, hemde çok rahatlıkla. Oda beni kandırılmıştı işte, ya kimi kandırıyorum ki? Kullanmıştı kelimesi, daha mantıklı ve daha gerçekçi. Ama sonradan düşünüyorum, neden iki yıl? İki yıl, bir insanın duygularını kullanmak, ne bileyim. Çok mu hoş Altuğ Bey? Belkide kullanmamıştır, öbür dünyada göreceğiz, eheh.

İşin doğrusu, ablam, Altuğ ile sevgili olduğumu biliyordu, ayrıldığımı biliyordu. Altuğ'u tanıyordu, çokta seviyordu hatta. Neden, onunla gidiyorum ya? Bu benim için süpriz değil, işkence abla. Büyük ihtimal, daha küçük olduğumu, Altuğ'u takmayacağımı ve bir sorun olmayacağımı düşünmüştür. Ama maalasef, ablacığım hiç öyle değil.

"Ne?! Saçmalama abla, hayatta gitmem!" diye çığırınca, ablam şoka uğramış gözleriyle beni süzdü.

"Ne demek olmaz? Siz arkadaş sayılırsınız sonuçta, yanında biri olur hem-" sesimi kontrol ederek, ablamın sözünü kestim.

"Olmasın yanımda biri, istemiyorum ben kimseyi. Arkadaş falan da sayılmayız!" diye, daha şiddetli bir şekilde bağırınca, şaşkınlıkla afalladı. Aslında, daha çok söyleceğim söz var ama bir türlü söylemiyordum. Onun yerine, böyle başı sonu belli olmayan cümleler ortaya çıkıyordu.

"O kadar söz verdim çocuğa, hem kardeşi var ya, neydi adı... Hah, Alptan! O ameliyat olacakmış, yazık değil mi?" dedi, ses tonunu kibarlaştırarak. Damarıma işlemedi, abla ses tonun. Kardeşine de sokayım, ameliyatına da.

Birden, iç seslerimle yüzleşmeye başladım. Kötü ve şeytansı iç sesim; "Koy, götüne gitsin." diyordu, diğer meleksi ve genelde hiç kullanmadığım iç sesim ise, "3 saat, tak kulaklığı gitsin." diyordu. Sanrım, bu aşk mı, yoksa takıntılık mı, yoksa sevgi mi bir türlü duygularımı anlayamadığım kişiliğim, meleksi iç sesimi seçtim.

"Ya, of ya! Of, abla ya!" diye çığırarak, eski Duru'nun odasına geçip, kapıyı çarptım. Kapıyı çarpıp, çıkabileceğim bir odam bile yok, burada. Iyy, odaya bak. Yemin ederim, burada insan depresyondan geberir gider. Nasıl bir zevktir, bu? Odanın, uyumsuz desenlerini incelerken, kapı tıklatıldı.

He, sen çok biliyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin