"İnek" olmakta zor, "Hindistan'da" Tanrısın, "Türkiye'de" kavurma.

27.8K 1.3K 75
                                    

Sizeee, süpriz yaptım ve çok geciktirdiğim için, iki bölüm hazırladım. Hadi, gine iyisiniz. Hadi, hadi. Bak, bak. Nasıl gülüyor. Gülme kız. Neyse. Hadi. Bakalım. Yeni. Bölüm'e. /Dura, dura okudunuz demi? AHHAHAHAHAHAHHAHAHAHA./

/Gerçekler:/ "2 gün sonra, 3'er, 5'er, girecek sınavlara hazır değilim ki."

Haa, bir de şey soracağım, şarkı sözü, kural bir de gerçekler yazıyorum ya. Hoşunuza gidiyor mu? Onuda bir şey etseniz, çokzel olacak çok.. :D

"Cidden, vedalaşmak için mi bu kadar yol geldin?" dedim, tek kaşımı kaldırarak.

Tam, cevap vereceği sırada, Altuğ sülük gibi yanımda bitti. Eskiler, "Sevmediğin ot, dibinde biter." diye bir söz söylemişler. Kim söylediyse, Bayram günü gidip elini öpeceğim, hem takdir ederim, hem para alırım. Düz mantık abi, yine zehir gibiyim.

Altuğ, ayakta durmuş yerine oturan taş parçasına bakıyordu. Can, başını atrik bir şekilde, Altuğ'nun silüetinde gezdirdi. Ardından hafifçe kaşlarını çattı.

Tekrar bana doğru döndüğünde, çatılmış kaşlarının yerini, müzip bir gülümseme almıştı. Aklında ne vardı? Yanıma doğru biraz daha yaklaştı. Ah, şu hormonlar. Bunların, "Stop" düğmesi falan yok mu? Olur, olmadık yerde, harekete geçiyor namussuzlar. Hayır, volkan lavı gibi yanıyorum sonra sıcağın baharında, hormonlarım bile beni rencide ediyor.

Dolgun dudaklarını, kulağıma doğru götürdü. İçinde durduğu nefesi, yavaşça dışarı vererek fısıldadı;

"Bu kim?" Allahım, sana geliyorum Yarabbim. Şurada, düşüp bayılacağım vallahi. Ox Ford'da, "Odunluk" bölümünden meğzun olmuş resmen. Hormonlarım, Can'a söve söve, görevlerini terk ettiler ve yerlerini, sinir sistemime verdiler.

O an, gözlerimi devirip, "Anan," demek istedim, ama uslu bir kız olacağım. Çocuk ta, senin için... Bir saniye ya? Cidden, benim için kaç km gelmişti? Vallahi, en son benzin zamını duyduğumda, "Benzin, aşktan pahalı bro." demiştim, ama şuan görüyorum ki, vız gelir fijuv diye gider, Can'ın arabası öyle gidiyor da, ihih.

"Ablamın süprizi," dedim omuz silerek. Şaşkınlığı belli edercesine, gülümsedi.

"Altuğ, bu mu?" dedi, tekrar fısıltıyla. Başımı, hızlı bir şekilde aşağı - yukarı salladım.

Can, birden hızlıca ayağı kalktı, Altuğ'da bu tepkiyi beklemiyor olacakki, bir adım geriye gitti.

"Morruj, evde ablasının şeysini unutmuş.... Şeysini... Şey... Sahi, neyini unutmuştun?" dedi, bana bakarak. Sahi, neyi mi unuttum ben ya? Ablamın şeysinin bende ne işi var ki? Aa, şimdi anladım. Evet, ben şeyimi unuttum!

Sağ elimi, alnıma vurarak acı, acı güldüm. "Aa, evet. Şeyimi unuttum,"

"Neyini?" dedi, Altuğ ellerini birbirine bağlayarak. Tamam, burada cidden; "Ananın amını," diye tepki vere bilirdim. Niye vermiyorum ki?

"Sana açıklama yapmak zorunda değilim," dedim, ayağa kalktığımda. Çaktırmadan, Can'a baktım da, dişleriyle, dudaklarına bastırıyordu.

"Keşke gelirken, şeyini getirseydin." dedi, Altuğ, Can'a doğru bakarken. Sana ne?! Sana ne yani?! Sana ne, geri zekalı!

"Sana ne?! Seni, hiç ilgi-" Sözümü keserek devam etti,

"Ya da kargoyla gönderseydin," Ayy, yetişin komşular yolacağım vallahi şimdi Altuğ'u.

"Maddi değeri fazla yok, ama manevi değeri çok büyük. Ben, Sarayköy'de oturuyorum, Ecem beni arayıp rica etti," dedi. Ay, canım... Ne de, zeki. Aslında, bende zekiydim de eğitim mahvetti beni.

Ayağımın ucundaki duran çantamı bir çırpıda elime alıp, aşağı indim. Can'ın da arkamdan geldiğini hissediyordum, sinsi sinsi gülümsedim.

Arabasının anahtarını bana verdi, bir an gözlerim parladı. Yoksa, ben mi sürecektim?
Düşündüğüm şeyi, anlarmışcasına kafasını salladı.

"Hayatta imkansız bir şey varsa, o da bu yaşta benim arabamı sürmendir, küçük hanım. Ben gidip, muavinle konuşacağım. Doğru arabaya, tıpış tıpış." dedi, gözleriyle arabasını gösterirken, yanağımı şişirdikten sonra, gözümün önüne gelen bir kaç tel saçı, üfleye üfleye arabaya doğru hızlıca yürüdüm.

Arabanın kapısını açtıktan sonra, içeri doğru bir adım attım, bana doğru gülümseyerek gelen Can'a doğru bakarak, gülümsedim. Kıçımı, deri koltuğa iyice yasladım ve Can'ın gözlerinin içine baka, baka kapıyı sert bir şekilde kapattım. Bunu neden yaptım, bilmiyorum. Sorunlu muyum, neyim? Ama denemek istedim yani, arabası mı daha kıyametli ben mi?

Bir an, yüreğinin bürküldüğünü hissettim. Adımlarını hızlandırarak, şöför koltuğuna doğru oturdu.

"Sadece, senin bulunduğun tarafa bir rüzgar esti, herhalde." Dedi, telaşlı telaştı. Bu haline, istemsizce gülümsedim.

"Torpita gözünü açsana," dedi gülümseyerek. Aldığım nefesi, hızlıca dışarı vererek, arabanın torpito gözünü açtım, tükenmez kalem ve bir adet not kağıdı vardı. Başımı, hızlıca Can'ın olduğu tarafa çevirdim. Onaylarcasına, başını eydiğinde, not ve tükenmez kalemi elime aldım.

"Yaz bakalım, kızım... Üç kilo, patates, yarım kilo doma-"

Bu, iğrenç ötesi espirisini kestim, "Bu espiri yapmak için, bunca zahmete girmedin herhalde?" dedim, gözlerimi devirerek.

Yarım ağız gülümsedikten sonra, anahtarı kontağı takıp çevirdi, gaza basıp, ardından usul usul debrijaya bastı, ve ardından vitesi bire verdi. Bende, bu kadarını biliyorum. Bende süre, bilirdim yani iyice öğrenseydim, öhm.

"Şimdi..." dedi, derin bir nefes alarak, ardından hızlıca geri verdi, ve devam etti, "O kağıda, küçük hanım..." Dikiz aynasını ayarladıktan sonra tekrar devam etti, arabanı parçalayacağım şimdi Can! Bilerek yapıyor, gıcık!

"İstediğin, üç şeyi yazacaksın." dedi gülümseyerek. Şaşkın gözlerlerle ona bakınca devam etti, "Ama mantıklı olsun, yapılabilecek şeyler olsun, obje veya herhangi bir şey... Çok istediğin."

Suratıma, kocaman bir gülümseme yaydım ve yazmaya başladım, "C" yazdıktan sonra, kalemin sonrası gelmedi. bunun neresi tükenmez kalem arkadaşım? Bunu yapan adamın mantığına tüküreyim ben.

Gerçi, benim için tükenmez kalem diye bir şey yoktur. Hoh yaparım yazar, olmadı mı? Tükürürüm, yazar. O da mı olmadı? Bende kusarım. O da mı, işe yaramadı? Yalarım bende, bana ne oğlum. Yazmak zorunda. Hem, ben ilk cerrahi müdehalemi mi, bu kalemlerin birinde yaptım. Gerçi, ondan sonra kalem bir daha yazmadı, yazamadı. Böylece, doktor olamayacağımı anladım.

Kalemi, hohladıktan sonra tekrar denedim ve bilge zekam tarafından, kalemi tekrar hayata döndürdüm.

1) Can'ın arabasını kullanmak
Hahah, işte buna gülerim, hemde anıra anıra. Bunu görünce çıldıracak, hatta delirecek.
2) Sahi, bir çok hayalim vardı benim ya, nerede onlar? Bir anda, sorunca aklıma gelmedi ki, o değilde, iyiki hayellerimizi göremiyorlar yoksa ona da el koyarlar. Hımm, şimdi düşünelim. 2. hayalim ne olabilir? Ev için, MilkShake makinesi?
Gerçi, benim gerçek hayallerim:
*Çok zeki olmam
*Sihirli olmam
*Hep, zayıf olmam ve yiyip yiyip kilo almamam
*Sınırsız para
*Huzur
*Sağlık
*Dövüş sanatlarının hepisini bilmek
*Annemle aynı anda ölmem
*Sevdiğim insanla evlenmek
*Gözlerimin rekli olması
*Sınırsız kıyafet
*Saçalarımın hiç kırılmaması, diye gidiyor bu liste.

Hangisi mantıklı lan bunların? Mesela, dövüş sanatların hepsini bilmek, denerim aslında da ömür yetmez. Hem, Kickboks'ta dayak yemekten ciğerim soluyor. Üşenirim ben beö, o değilde millet ta 7 kuşak öncesine çeker, zenci doğar, ben bir kuşak geriye gidip babaannemin mavi gözlerini çekememişim. Sonra, Morruj niye böyle atarlı? Şu, çok zeki olmaya gelirsek, beynimin %80'i şarkı sözleri ile ezberlenmiş olmasaydı, bende çok zeki olabilirdim. O değilde, cidden ne yazacağım?

Selaaam, süprizim nasıl ama? Çok müthiş bir yazarım, tşk tşk. Ayrıcaa, hadi gelin bir oylama yapalım! 2. ve 3. istediği siz belirleyin! En çok, oy olanı yapalııım! Bakın, yorum yapmazsanız, bok gibi şeyler yazarım ağlarsınız. Ona göre, MUCK..

He, sen çok biliyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin