Seni sever mi? Olsa, kalbin aklı?

35.8K 1.7K 141
                                    

Bu kitap bittiğine göre, "Şerefsizsin çünkü, yaparsın!" adlı kitabıma göz atın derim, kahkaha atacağınız yeni esprilerle dolu!



Bir gün beni, başkasının gözlerinde ararsın da geç olur. Sen sevildiğini sanarsın da geç onu, neyse siktir et. Seç onu.

-AZAP HG

Sıcak ekmeğin üstüne, yaklaşık iki saat sonra kaşıklayarak bitireceğim Nutella'yı sürdüm. Can'da (Artık abi demek istemiyorum. Zoruma gidiyor genşler.) karşımdaki sandalyeye gömülmüş, kahvesini yudumlayıp gazete okuyordu. İyi ki sohbet etmiyorduk veya göz teması kurmuyorduk. Yoksa ben utançtan asla kahvaltı edemezdim ve aç kalırdım. Yiyişime güvenmediğim için, böyle konularda hayli öz güven eksikliğim var. Nutella'lı ekmeğimden kocaman bir ısırık alıp, meyve suyumu içtim. Gözlerimi, Can'ın süetine diktim. Ah, gazete okurken bile o kadar tatlıydı ki. Hele o kahvesini içmesi yok mu? İnsan olmasından bahsetmiyorum bile.

"Duru Abla yok mu?" dedim merakla.

"Var da, yok." Diye mırıldandı Can.

"Odasında ve dışarı çıkmak istemiyor mu?" Bunları sorduktan sonra, başını gazetesinden ayırıp beni süzdü. Ayy, çok utandım. Fiziğimde iyi değil ki. İyi olsa bile, şuan ki ayıcıklı pijamalarım ile kötü, fiziğim normalde kötü olduğu için, şuan berbat. Anlayacağınız, görüntü kirliliği yaşatıyorum. Gözlerine yazık annem, kıyamam.

"Sen çok zeki bir kızsın, biliyorsun değil mi?"

"Hadi, ama. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi tahmin ederdi." Dedim kıkırdayarak.

"Ve biraz da, komik."

"Mizahı konularda pekiyi değilimdir ama." Yanaklarımdaki dört gamzeyi belli ederek gülümsedim.

"Pekte mütevazisin, biraz daha büyük olsaydın alırım seni." Ne?! Büyük?! Olsan?! Alırım?! Seni?! Oha?! Beş dakika, gözlerim en az 10 cm açılmış, Can'a kilitlenmiştim. Fazla düşündüm sanırım. O değil de, dört yıl önce: "İki gözümüz var, nasıl tek görüyoruz?" diye düşündüm, hâlâ daha düşünüyorum. Profesyonel takıntılıyım.

Tamam, bu iyi bir şey... Fakat şu an kendimi mal gibi hissettim. Tamam, o bana iltifat etmiş olabilir. Ama bu odunluğunu, gizlemez. Ama şuan mutluluktan uçabilirim. Eğer büyük olsaydım, cidden uçardım. Şuan odanın camından atlardım, sonra mutluluğa varamadan ölürdüm. Psikolojik bir şey. Hayalimde bile malım.

"Biraz daha büyük olsam, ben sana varmazdım ki." Dedim önümdeki, tam yağlı peyniri yerken. Bana ne bana ne illaki zor kız olacağım. Erkekler zoru sever derler. Hadi bakalım.

"Benden iyisini mi bulacaksın kızım, her akşam sana çikolata alırdım." Dediği an öldüm. Sizde öldünüz, biliyorum. Ama çok tatlı ya, yerim. Ama Nutella'yı. Can Abi'ye (Oda değişik geldi beö, alışın bana. Psikolojim bozuk benim) sadece göz devirmekle yetindim. Ne diyecektim ki? "Ayy, aşkım benim. Sabahtan nikah günü al, gitmeden önce evlenelim sen bana kargoyla çikolata yollarsın." mı diyeceğim? İhih.

Kahvaltımız bittiğinde ben hayvan gibi yediğimi, onunda neredeyse hiçbir şey yemediğini gördüm. Ben de diyorum bu fit vücutluk nereden geliyor. Benim bıngıl bıngıl etler fışkırıyor götten, göbekten. Ben, artanları dolaba koyarken, kirli tabakları Can Abi makineye yerleştirdi. En son olarak ta, Nutella'yı elime alıp kavanoza sessizce fısıldadım: "Kurtulduğunu sanma seni lezzetli şey."

Saçlarımı, ellerimle karıştırırken yüzüm buruştu. Saçlarım yağlanmış! Yatarken nasıl terliyorsam artık, saçlarım bile yağlanıyor. Ama öyle böyle değil, sıksan 2 kilo patates kızarır. Banyoya doğru yol aldım. Yine, bütün şampuanları karıştırarak saçlarıma boca ettim. Daha mı güzel koktu ne? İşim bittiğinde, ablamın benim için ayırdığı küçük havlulardan birisi tekrar başıma doladım. Sadrazamlık time, başlasın! Tanımadığım, alışık olmadığım bir evde duş alamıyorum. Utanıyorum. Öyle manyak bir huyum var. Ablamın odasına geçtim. Küçük pembe valizimsi çantamı, yatağa boşalttım. Ne giyecektim? Zaten, çok az bir şey var. En sonunda buz mavisi dar paça ile beyaz, bebe yaka, tek kollu bir gömlekte karar kıldım. Aynaya baktığımda, az çok yüzümü buruştursam da yakışmıştı. Birazcık, çok azcık fazlalığa sahip olduğum için. Telefonu bulup, Facebook'a girip, eski arkadaşları çağırıp, bir yerde oturma vakti! Ama tabii, ilk önce telefonumu bulmam gerek. Ablamın odasını didik didik ettim yok, eşofmanımın cebine baktım yok, hiç ihtimal vermesem de banyoya baktım yok. Salona bir baktım, Can Abi telefonumu almış kurcalıyor. Tamam, benden hoşlana bilirsin, merak ede bilirsin, kıskana bilirsin. Ama bebeğim, bu fazla değil mi? Can Abi'nin önüne geçip, ellerimi belime koydum. Kafasını telefonumdan ayırdığında gülümsedi.

"Neden böyle ergen ergen fotoğraflar çekiliyorsun?" dedi, dudak büzdüğüm, yanak şişirdiğim ve birçok malca fotoğrafımı gösterdiğinde.

"Çünkü ben bir ergenim." Dedim dişlerimin arasında. Telefonu bana uzatırken, hala gülüyordu.

"Merak etme, Bayan Ergen. Mesajlarına bakmadım." Çok sevindim, anlatamam. Bir ablamla konuştuğum mesajlar var başkada yok sanırsam. Telefonuma şifre koyunca da, "Hemen sevgili yapmış oluyorum," oysa ben kendimce çekindiğim bu malca resimleri saklamak için yapıyordum. Can Abi'ye, tek kaşımı kaldırarak baktım.

"Ben arkadaşlarımla buluşa bilirim." Dedim kibarca. Eski cazgır, Morruj'dan bir hal yoktu. O sırada, Facebook'a girip, Denizli deki birkaç yakın arkadaşıma mesaj çaktım.

"Nereye? Ben bırakabilirim seni." Açıkçası bu çok iyi olurdu. Ta, Bağ başından, Ta Çınar'a gitmek nasıl olur bir tek Denizli de yaşayan insanlar bilir. Hele otobüse binmeyi bilmeyen ben için daha zor oluyor.

"Olabilir, telefonumu kurcaladığın için bir özür olarak kabul ediyorum." Dedim gülümseyerek. O sırada, telefonum titredi. Facebook'tan mesaj gelmiş, bende arkadaşlarıma mesaj attığımı unutup, Türkcell'den geldi diye düşünmüştüm. Bünye alışık değil tabi.

"Aa, aşkııımm! Hoş geldin. Tamam, bebeğim. Yarım saat sonra Çınar'dayım. Birkaç kişide getirirsem sorun olur mu?" –Asra

Bu demek oluyor ki, ben arkadaşlarımla dışardaydım onları ekmek istemiyorum, onlarda gelsin.

"Zor durumda olacaksan gelme, bebeğim. Gelebilirler tabii." –Morruj

Ben mesaja cevap verirken, Can Abi'de bana bakıyordu. "Tamam, öyle olsun." Dedi tekrar gülümseyerek.

"Saçmalama kızım, tanıyorsun zaten. Neyse çıktık geliyoruz biz." –Asra

Mesajı görüldü yapıp, tekrar Facebook'tan çıktım. Acaba kimdi? Erkek miydi kız mı? "Allah'ım, noolur erkek olursa yakışıklı, kız olursa saf bişi olsun. Âmin." Can Abi, giyineceğini söyleyip kendi odasına gitti. Şu eve geldim geleli, salon, mutfak, ablamın odası ve banyodan başka hiçbir odayı görmedim. Can Abi'nin odasını çok merak ediyordum, doğrusu. "Ben, garaja iniyorum." Diye bağırdım. Son derece, ince-kalın karışımı bir sesimle. Herhalde, arabası vardı. Vardır yani. Taksiyle bırakmak çok saçma olurdu. "Tamam." Diye bağırdı oda. O sesindeki mükemmel ahenkle. Aramızdaki farkı görüyor musunuz?

Sürüne sürüne çıktığım merdivenlerden koşarak aşağı indim. Merdivenlerden inmeyi seviyorum, ama çıkmak bana göre değil. O yüzden böyle fazlalıklarım var işte. Garaja geldiğimde, 7 tane araba gördüm. Acaba hangisi Can Abi'nindi? Arabaların birisinin, ön tamponuna oturup beklemeye başladım. Can Abi'de kısa sürede gelmişti. Aman, Allah'ım! Dar, beyaz - gri, kareli bir gömlek altına hafif dar olan kot pantolon ve spor ayakkabı... Birde o fiziğinin güzelliği! Âşık oluyorum sanırım. "Download Loading Love - %63"

"Arabamın üzerinden kalk." Diyerek gülümsedi. Oturduğum arabaya hiç dikkat etmemiştim, kalkmadan kafamı arabaya çevirdim. Ford Mondeo? Sanırım sesli düşünmüş, olacağım ki yanıma geldi. Gerçi her halikuartta gelecek, onun arabası sonuçta. Allah'ım noluuur duymasın, noluur.

"Evet, Ford Mondeo. Şimdi, kalk bakalım." Dedi. Ayy, şansıma tüküreyim. Gerçi tükürecek bir şansım bile yok. Ay, ne kıymetli araban varmış. Gerçi, Ford Mondeo. Oha yani. Ben olsam, döverek kaldırırım. Araba alacağım ve biri gelip tamponuna oturacak, tişörtünü çıkartır tamponu silerim valla. Yok, ben kesin yalatırım. Babanın malı mı? Alırken para mı verdin cano?

"Zengin misin knk sen?" Diye içimden geçirmedim değil. Arabanın, beyaz kapısını açıp ön koltuğa gömüldüm. Tahmininizce, oda sürücü koltuğuna geçti.

"Kemerini bağla." Dedi otoriter bir tavırla. Derin bir of çekip, kemeri bağladım. Kemer takmayı oldum olasılı sevmem. Sevmediğim şeylerin, gerçekte bana çok yararlı olması gibi bir gerçek var. Örneğin, brokoli. Sevmiyorum, sevemiyorum. Milkshake? Ölürüm. Ama yararı ne? Ah, ah. Olmamışım ben, yapamamışlar beni.

"Ben bu arabaya binmeye kıyamam." Dedim en içten biçimde. Kıyılmaz abi, çok güzel araba.

"O zaman almanın ne önemi var?" dedi gülümseyerek.

"Almam ki, başına bir şey gelecek diye uyuyamam ben." Arabayı, çalıştırdı. Hareket etmeden önce bana döndü,

"Eğer, benimle evlenseydin; bu araba senin olurdu. Ama ne yapalım? Sen bana varmamızmışsın." dedi. Birde pişkin, pişkin sırıttı. Gülmek çok yakışıyor, ama gıcıksın! Dur bu az geldi, gıcıkların efendisi! Profesyonel gıcık! Gıcıklıkta mastır yapmış.

He, sen çok biliyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin