KURAL 2: Gerçekten istiyorsan, gerçekten yapacağını hissettir.Otobüs, yavaş yavaş ilerlemeye başladığında, kelimenin tam anlamıyla: "gömülmek" gömüldüğüm koltukta hafifçe doğruldum. Denizliden yavaş yavaş uzaklaşıyorduk, görüşürüz Can...
"İrem de var, göt." diyen iç sesime, "Sus, sahibine cevap verme." adlı bir söyleyişte bulunduktan sonra, görüşürüz İrem adlı düşüncemi de devreye soktum.
Altuğ, "Eroinle Dans" kitabını eline almış, büyük bir tutkuyla okuyordu. Onu dikizlediğimi görünce, yavaşça bakışlarını gözlerime dikti. "Hah, daha yeni mi okuyorsun? Ezik." adlı bir bakış gönderip önüme döndüm. Tamam, belki bakışımı: "Bu kitabı mı okuyorsun?" veya "Daha yeni mi okuyorsun?" ya da "Bu kitap okunur mu?" olarak anlaya bilirdi. Fark etmez, bana ne.
"Çok güzel, kitap." diye mırıldandı. Oğlum, ben sana arabada ne dedim? Muhattap olma benimle dedim mi, demedim mi?! Pis yüzsüz.
"Dilini, götüne sokmamı mı istiyorsun?!" dedim sitemli bir sesle. Parmağını, okuduğu yerin arasına koyarak, koltuğundan sağa doğru döndü. Elleriyle saçlarını karıştırarak bana baktı, "Daha ne kadar benden nefret edeceksin?"
Tövbe, bismillah. "Abi, bunlardaki bu deli cesareti nereden geliyor?" diye diye düşünmeye başladım. Annesi çok iyi ve tam kafa bir insan, babası da öyle. Ama sen nesin Altuğ? Yüzsüz, kalpsiz, mal, geri zekalı ve şerefsiz.
Gelmiş bana, daha ne kadar sürecek? diyor. "Ebenin amına kadar sürecek, Altuğ." diye bağırmak istedim. Ne diyeceğim ki? Sinirden çatlayacağım şimdi, böle zaart diye ortadan ayrılacağım. Sinirden hiçbir laf bulamadım, kenetlendim öyle. Malak gibi kaldım çocuğun karşısında.
"Sekizin, yandan yatırılmış hali kadar." dedim ve önüme döndüm. Aptal ya! Nefret ediyorum çocuktan. Birde böyle pişkin pişkin sormuyor mu? Deliriyorum gerçekten.
"Burnundan soluyorsun." dedi, bak şuna... Hala daha konuşuyor pezevenk. Dirseğimi olduğu gibi, Altuğ'un karnına geçirdim. "Iııııggh," diye bir inleme karşısında, otobüsteki insanlar bize doğru döndü. Hiç birinin yüzüne bakmadan, otobüsün camına kafamı koydum ve gözlerimi araladım, Altuğ elleriyle karnını kavrıyordu.
O değilde, karnına dirseğimi geçirince, hafif bir sertlik hissettim. Kat, kat bir sertlik hem de. Baklava mı yapmış?! Oo, akıyorsunuz Altuğ Bey. Benimle çıkarken kendine neden bakmıyordun, oğlum sen?
Gözlerimi tamamen kapattığımda, Altuğ'nun, o iğrenç suratını göremediğim için mutluluk duyuyordum. Kollarmda hafif bir üşüme belirtisi hisseredek, irkildim. Klimayı açmamıştım, soğukluk git gide tüm bedenimi kaplıyordu.
Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda, ön kapının açılmış olduğunu gördüm. Yarım saat önce, kaşla göz arası ülkeyi kutuplara mı kaydırdınız abi? Bu ne soğukluk? Rahatsız olduğumu belli eden bir kaç haraket yaptığımda, kapının yanındaki görevli, bakışlarını bana kaydırdı. "Kusura bakmayın efendim, bir arıza oldu da." dedi kibarca. Ayy, yerim seni kıs. Böyle tatlılıkla burada sürünüyor, git katıl bir ajanlık şeysine.
"Sorun değil." dedim, bende kibarca.
Hayvan gibi esnedikten sonra, otobüsün minik tv'lerini açmaya karar verdim, tvnin siyah ekranından Altuğ'nun kitaba olan aşkını rahatlıkla görebiliyordum. Tv açıldıktan sonra, "Acaba dokunmatik mi? Yoksa bir yerde tuşu var mı?" sorularımı beynime yönelttim, çaktırmadan etrafa baktım da, yok anacım. Kimse tv izlemiyor. Bende, dokunmatik olduğunu umarak, "Filmler" kısmına tıklattım, bir kez daha, bir kez daha. Eee?
O sırada, ince parmaklı, zarif bir el, "Filmler" yazısının altındaki küçük düğmeye tıklattı. "Gerisi, dokunmatik." diyen Altuğ'nun ağzını yüzünü kırasım geldi. Sana ne? Hayır, sana ne yani? Belki ben, deneme - yanılma yöntemini seviyorum?
"Teşekkür edeceğimi sanıyorsan, yanılıyorsun." dedim sertçe.
"Bunu teşekür olarak algılıyorum o zaman, önemi yok." dedi kıkırdayarak. Hehe, çok komik. Bak bak, egoist manyak seni. Gözlerimi devirerek, filmlere göz gezdirmeye başladım. Film seçmem, izlememden daha uzun sürüyor....
En sonunda, "Kutsal Damacana İTMEN." adlı, Türk usülü, komedi - korku filminde karar kıldım. Gözlerimle, tv kulaklarını aramaya başladım. Benim kulaklığımı yerinde göremeyince, Altuğ'nunkinlere uzandım, sonuçta kitap okuyor çocuk.
Kulaklığı tam başıma geçireceğim sırada, Altuğ bir anda kulaklığı çekiştirmeye başladı. Ne oluyor beeö?
İnsan vücudunda, yedi trilyon sinir hücresi var. Birde bunları aynı anda zıplatmayı başaran insanlar var. Bunlardan biri, kesinlikle Altuğ. "Sinir zıplatma yarışması" olsa, benim sinirlerimi evrenin dışına zıplatır. Öyle deli oluyorum.
"Bıraksana, geri zekalı!" diye hafif çığırdığımda, "Artık sus, yolacağım seni!" diye bakış atan yaşlı teyzenin korkunç gözleriyle karşı karşıya kaldım. Bakışlarımı, Altuğ'nun sesine doğru çevirdim.
"O benim!"
"Çocuk musun Altuğ?! Hem kitap okuyorsun sen!"
"Şimdi, canım film izlemek istedi. Kendinkini kullan." Yok, bilerek yapıyor. Sırf benimle konuşmak, benimle uğraşmak ve kesinlikle beni delirtmek için bilerek yapıyor.
"Sen film izlemeyi hiç sevmezsin ki! Benimki yok." dediğim zaman, hala daha kulaklığı çekiştiriyordum.
"Şimdi sevesim geldi." Eeh, yeter beö! Seninle mi uğraşacağım bir saat? Ellerimi serbest bıraktığımda, Altuğ; "Zafer benim!" bakışları atarak, kulaklığını tvsine yerleştirdi. Hayali skoruma, "Morruj 1 - Hileci, Ezik Altuğ - 1" olarak kaydettim.
Derin bir nefes alarak, koltuğuma tekrar gömüldüm ve cebime tıkıştırdığım kulaklarımı devreye soktum. Telefonumun müzik rehberinde, bir aşağı - bir yukarı gezinmekten ciğerim soldu. Yok, yok arkadaş canım müzik dinlemek istemiyor.
Ayştaynlık iç güdülerimi kullanarak, kulaklarımı, tvye monte ettim ve filmi izlemeye başladım, böyle izlemeyide hiç sevmiyorum bro. Kulaklarla daha güzel bir ses çıkıyor otaya. Altuğ'a pis, pis bakışlar attıktan sonra, filmin gerçekten başlamasıyla derin bir oh çektim.
Adam konuşmaya başlayasaya kadar, mutlu - huzurlu ve pis bakışlar atıyordum. Adamın ağız kıpırdatmasıyla, kulaklarımı iyice kulağıma geçirdim, yok anacım ses yok. No volüm. Sert bir iç çektikten sonra, tvnin bozuk olduğu kanaatın vararak, tekrar telefonumla, yakın kankisi kulaklığımı bir araya getirdim.
Müzik rehberine biraz bakındıktan sonra, aklıma ablama bin kez yalvararak bana atmasını istediğim, yedi şarkıdan biri aklıma geldi. Rehberin içini, dışını süzdükten sonra, "Toygar Işıklı - Hayat Gibi" şarkısını açarak, gözlerimi kapattım. Mutluluğun temeline, bir adım atmış bulundum.
Dışarıya ses vermeden, fısıltıyla şarkının sözlerini söylemeye başladım. "Sanki, elimi hiç bırakmamışsın gibi yokluğunda kendi kendime inandım, dayandım..."
![](https://img.wattpad.com/cover/7198176-288-k808637.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He, sen çok biliyon
Teen Fiction"İrem, gelip şuraya elimi tut! Düşeceğim diyorum sana." Aaah, lanet merdivenler. "Altına bez de bağlıyayım arzu edersen kraliçemiz? Güzelim çocuk kaçıyor hadi, kamon." Geri zekalı İrem. Burada geberip gitsem; eminim ki randevu için cenazeme 3-5 çoc...