Hera sokakta yanımda gülünce ona bu sabah yaşadıklarımı anlatmayı kesip; kızgın bir surat ifadesiyle mavi gözlerinin içine baktım.
"Hera gerçekten burnum uzun mu?" deyip burnuma dokundum. Elimi geri çektiğimde sıkıntıyla bir nefes alıp verdim.
Hera bu sefer sesli değil içten bir şekilde gülümseyip yüzümü avucunun içine aldı. "Kenan abi boşuna mı küçük burun diyor? Abim sırf içine dert olsun diye söylemiştir. Onu benden çok sen daha iyi tanıyorsun." Hüzünle gözlerini kırpıştırdı. Ardından tekrar bana baktı bu sefer gözleri doluydu. Ağlamıyordu ama gözleri bir çok şeyi anlatıyordu.
"Sen gitmiştin. Eve bir haftadan uzun süre gelmedi, kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Bazen Kenan abi çıkmaz sokağın başında yaralı bir şekilde bulup eve getiriyor; bazen de meyhanede içtiği yerde uyuya kalıyordu. Sen gidince bir şey düzelmedi Azelya aksine her şey daha kötü oldu. Kimse o günü unutmadı." O gün dediğinde gözleri korkuyla büyümüştü. Panik halinde avuçlarını yüzümden çekmişti. Abisinin gölgesinde saklanan o korkak çocuğun ruhu tümüyle onu ele geçirmişti.
"Ama geldiğime hiç sevinmemiş gibi görünüyor. Bana bir düşmanmış gibi bakması normal mi kardeşim?" Başımı eğip yürümeye devam ettim.
Başını olumsuz bir şekilde salladı. "Senin öyle görmeni istiyor içindekileri kimse bilemez."
Aniden aklıma Hakan'ın biriyle olabileceği ihtimali geldi. Olabilir miydi? Hakan bir kadını seviyor olabilir miydi?
"Hera abin yoksa biriyle mi birlikte?" Aniden durdu. Gözbebekleri panikledi.
Tuhaf bir soru sormuşum gibi zorlukla yutkundu. Terli ellerini pantolonuna sürerken gözleri karşıya dikkat kesildi.
Kötü karşılaşma diye sessizce mırıldandı. Başımı arkaya çevirdiğimde iki kişinin bize doğru geldiğini gördüm. İki adam.
Birisi mavi diğeri ise koyu kahve gözlüydü, biri esmer diğeri kumraldı. Birinin kendine has sert bir havası varken diğeri ise etrafa güleryüzle bakınıyordu. Onlara dikkatle baktım; mavi gözlü olan da gülümseyince onun hemen kim olduğunu anlayıvermiştim. O gamzeler ondan başkasına bu kadar yakışamazdı.Müthiş bir adamdı Selim abi; saygılı, efendilikte üzerine kimseyi tanımadığım insanlardan biriydi. Buraların en sahici, en dürüst, en dobra adamıydı. Ben gittiğimde aşırı derecede aşıktı, Hera'ya. Üstelik Hakan'larla hiç anlaşmazlardı. O ve diğerleri bölünmüşlerdi. İncirlinin bir tarafı Hakan'ın yeriydi, diğer tarafı ise Baran'ın. Nefret iki yanı çepeçevre sarmıştı. Nedenini hiç bir zaman anlayamamıştık.
Yanındaki ise kardeşi Serkan'dı. O uslanmaz adamın tekiydi. Hayatı deli dolu yaşardı. O da en az abisi kadar saygılıydı, biraz şen şakraktı fakat yerinde ağır olmayı da bilirdi.
Selim abi siyah tişörtünün üzerine gri bir hırka giymiş ona çok yakışmıştı, mahallemizde mavi göz bir onda bir de Hera'da vardı. Güzel gözleri Hera'yı bulduğunda parlamış yanımızda durmuştu. "Hera burada ne işin var?" Hala sevdiği apaçık ortadaydı. Hera'nın bu sevgiyi görmemezlikten geldiğide.
Koluna dokunup dikkatini kendime verdim. Hera'nın kötü bir laf edip onu incitmesini istemiyordum. "Çünkü bir zamanlar burada yaşayan arkadaşına mahalleyi gezdiriyor." Beni tanıması an meselesiydi, sadece yapması gereken şey bana dikkatle bakmasıydı.
Gözleri sevinçle açıldı. "Azelya!" diyerek saçlarımı karıştırdı.
Tatlı kişiliği onu her zaman sevdiriyordu. Neden böyle düşündüğümü bilmiyorum ama Selim abi gerçekten Hera'yı hak eden bir adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
General FictionBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...