Selaaaaamm kitabı okudukça mahalle delikanlısı gibi hisseden değerli okurlarım hadi el birliğiyle şu oyları yorumları çoğaltalım ashshjssjsj 🥰
Soğuk ve karanlık odanın içinde bulunan somya yatağına uzanmış bugün olanları düşünüyordum. Hemen yanımda Hakan vardı. Hırıltılı bir şekilde uyuyordu. Baygın ve yorgundu. Sağ tarafıma dönerek onu baştan aşağı inceledim. Bu ilk izleyeşim değildi, onu bir kaç kez daha uyurken izleyebilme fırsatım olmuştu.
Dudağındaki yaraya dokunma ihtiyacı duyduğumda, aramızdaki mesafeyi kapatıp parmaklarımı dudaklarında gezindirdim. Bunu bu aralar hep yapar olmuştum. Hafiften morarmış olan burnu bugünden kalan bir hatıraydı. Gömleğinin ilk üç düğmesini açıp omzuna kadar sıyırdım, ensesindeki yanıkları kontrol ettim. Geçmiş anılar bir çığ gibi üzerime yığılmıştı.
Dudaklarım titrediği anda ağzımı hızla kapattım. Gözyaşlarım Hakan'ın yanaklarına düşüyor bunu umursamıyordum. Yavaş ve nazik bir şekilde boynuna uzanan yanık izlerini öptüm. O sırada gözyaşlarımın şiddetleneceğini nereden bilebilirdim ki...
"Uyuyan bir adamdan faydalanman çok ayıp." Fısıltı şeklinde çıkan sesinde hüzünlü bir keder saklıydı. Cevap veremeden ağlamaya devam ettim. Bu onun canını fena halde sıkmıştı, ağlamama hiç alışık değildi.
Ensesinde duran ellerimi alıp öperek yanağına yasladı. "Ağlamaya devam edecek misin?" Yaşlı gözlerimi baş parmağıyla beceriksiz bir şekilde silmeye çalışması beni gülümsetmişti.
"Gözümün nuru..." tıkanan burnumu çektim. Gözlerimi koyulaşan kahverengi gözlerine diktim. Kararlılığı ve acıları hepsi orada gizliydi.
"Geçti." dedi beni yanına çekip sarılarak, sıcak göğsüne yaslanıp karşılık olarak kollarımı bedeninde birleştirdim. Bu hareketi ondan hiç beklemiyordum. "Geçti yaralarıma merhemim, hepsi geçti."
Bir süre öylece kaldık. Geçmediğini biliyordum. Hakan'ın nefesi enseme çarptıkça tedirgin oluyor, kalbim hızla atmaya başlıyordu. Bu gergin havayı hemen dağıttım.
"Ömer gitmiş."
Yataktan doğruldu. Haliyle onunla birlikte ben de kalkmıştım. "Ne?" Gözleri alev topu gibi yanıp söndü. "Ne demek gitti. Sen nereden biliyorsun?"
Gözlerimi kaçırdım ama bunun yanlış bir hareket olduğunu çabucak kavrayabilmiştim. Baran abiye söz vermiştim. Kimsenin haberi olmayacaktı. Bu olanları kimseye anlatmayacaktım.
"Annem aradı. Sen uyurken anlattı, Ömer habersiz çekip gitmiş." yalan söyleme dediği halde ilk yalanımı söylemiştim ve bu asla son olmayacaktı. Niceleri ardından gelecekti.
Başını dönüp benim duyamayacağım bir şekilde küfürler edip homurdandı. "Cehenneme kadar yolu var şerefsizin. Gitmeseydi geber-" lafını bölüp göğsüne sıkıca sarıldım. Bu hareket onu sakinleştirecek, Ömer'i unutturacaktı.
Bir süre sessiz kaldık, bu sessizlik biraz fazla sürmüştü hatta bir ara Hakan'ın uyuyakaldığını bile düşündüm.
Rahatsızca öksürüp kıvrandıktan sonra sessiz ortamı bozdu.
"Canan..." dedi yutkunarak. Sanki devam etmek istemiyordu ama devamını getirmekte gecikmedi, "bir şey anlattı mı?"
Göğsünden ayrılıp oturur bir pozisyona geçtim. "Anlatmadı." Hüzün dolu sesimi fark etmişti, boğuklaşan sesime engel olup öksürdüm.
Kötü bir şey oldu mu bilmiyorum fakat Canan ablayı yetimhaneden kaçıp kapımıza geldiğinde nasıl tanıdıysam, hep öyle tanıyacaktım. Masum ve güzel. Benim için hiç bir şey değişmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Ficción GeneralBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...