~Bu hikayedeki bir karakter olmak isteseydiniz bu hangisi olurdu? 😌 Ben Kenan, ya siz? 🤗...
Herkes hak ettiğim oyu vermesi dileğiyle hoşçakalın MAA severlerim 💕✋🏻🙆🏼
Onu hissediyordum. Nefes alışverişleri boynuma çarptıkça yanımda olduğuna durmadan şükürler edip duruyordum. Bu benim kaderimdi. Her yanımda olduklarında bir şükür de bulunmak. Neden bilmiyorum ama zaman ilerledikçe onları kaybedeceğimi hissediyorum. Sanki aniden hayat sevdiklerimizi elimizden koparacakmış gibi geliyor.
Sanki şimdi zaman duracak ve Murat ellerimden kayıp gidecekmiş gibi hissediyordum. Böyle olmaması için kendime kaç defa söz verdim? Kaç engeli aşıp bu duruma geldim? Kaç kere abimin sözünü çiğnemem gerekiyor? Ne olursa olsun yapacaktım. Artık küçük değildik, artık o abimin arkasına saklanan küçük kız çocuğu değildim.
"Seni içime saklayacak kadar çok, senin gözlerine bakmaya cesaret edecek kadar çok..." derken saçlarıma yaklaşıp derin bir nefes aldı. Elleriyle yanağıma dokunup gözlerime baktı.
Gülümsedim. "Sen endişelenme abime ben açıklayacağım. emin ol bu durumdan memnun kalacak, sen yabancı bir adam değilsin." dediğimde elleri yanağımın üzerinden kayıp gitti. Gözleri boşluğa takıldı ardından başını olumsuz bir şekilde salladı.
"Hayır! Şimdi değil Hera. Şimdi olmaz, ona ben söyleyeceğim ama şimdi olmaz."
Ona eğildim. "Beni bırakmayacaksın değil mi?"
"Hayır bırakmayacağım, bu saatten sonra ölüm olsa bırakmam. Kenan'ın nişanını yaptıktan sonra söyleyeceğim."
Bu mutluluğu yüreğim kaldırmıyordu, deli gibi gülmek, bağırmak istiyordum. "Biz evlenecek miyiz?"
Eğilip alnımı öptü. "Söz veriyorum evleneceğiz, Kenan'ın düğününden daha güzel olacak." derken sesli bir şekilde güldü. "Ama Çilli düğünümüzün daha güzel olacağını duymasın canımıza okur." dediğinde kollarını açıp gülmeye devam etti. Ona karşılık verip açtığı kolları boş bırakmadım, bir daha hiç bırakmamak umuduyla sıcak göğsüne sarıldım.
Ondan ayrıldığımda ilk defa gözlerini bu kadar canlı görmüştüm. Hani derler ya: Gözlerinin içi gülüyordu, işte öyle.
"Gidelim mi?" deyip elini uzattı, hiç bekletmeden elini tuttum.
O gün Murat'ın itirafından sonra bir şeyi daha unutamayacaktım; bodrumun penceresinin çamurlu pervazına omzunu yaslayıp kızarmış ve boş gözlerle bizi izleyen bir çift mavi gözü, onları asla unutamam...
Soğuk zemini dizlerimin altında hissettim, ardından gözyaşlarımın ıslaklığını avuç içlerime döküldüğünü daha yeni fark ettim. Yeni yeni fark ediyordum, avuç içlerim ve yanağım cayır cayır yanıyordu.
Kaç saat buradaydım? Ne kadardır burada oturmuş ağlıyordum? Ölmeyi diledim fakat şuurum hala yerli yerindeydi. Acım bedenime ve ruhuma fazla geliyordu.
Yalpalayarak ayağa kalktım. Acının içinde kıvranarak belki sürünerek. Ama bir şekilde yürüdüm. Nasıl yürüdüğümü, nereye gideceğimi bilmeden evden çıkıp sadece yürüdüm.
Düşüncelerim benimle çatışıyordu. Düşünmeden edemiyordum. Hakan'ın nefretini kazanmak istemiyordum. Onu özlüyordum. Onu seviyordum. Onu kaybetmek istemiyordum. Böyle olmasına izin vermeyecektim.
Hiç farkına varmadan çocukken oynadığımız boş araziye gelmiştim. Gördüm. Erik ağacının gölgesinde oturup etrafa gülücükler saçan o küçük bizi gördüm. Koşuşturan, deli gibi oynayıp hasta düşene kadar bıkmayan bizleri gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
General FictionBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...