Bütün kötülüklerin arasında bu kadar eşsiz durduğuna inanamıyorum...

4.6K 306 115
                                    

Huhuhuu ben geldim. Şu bölümü yayınlamak için neler yaptım neler, hesabımdan bölüm yayınlayamıyordum ama çok şükür hallettik. İyi okumalar diliyorum, bol bol yorum yaparsanız sevinirim, sanırım spam gibi bir şey yemiş olabilirim tuhaf. Motivasyon olarakta yıldızcığa yüklenelim :)) 🥰

O gecenin sabahında Martı'nın bedeni yıkanıp toprağa verildi. Toprağa verdiklerinde gözümden akan yaşlar, ya da içli seslenişlerim asla Martı'yı geri döndürmeyecekti.

Cenazede gözlerim hep Çeto'yu arar olmuştu ama o gelmemişti. Hepimiz biliyorduk, bunların olacağını hepimiz biliyorduk, Çeto'nun hikayesinin bittiğini biliyorduk.

Ölüm bu kadar acıtıyor muydu bilmiyorum ama daha önce hiç yakınımı kaybetmemiştim. Bu bilgiyi ömrümün sonuna dek tecrübe etmek istemezdim.

Şimdi bir yerlerde oturup, içim çıkana kadar ağlamak istiyordum. Bu acıyı içimden bir an olsun atmak, nefes almak istiyordum. Evet biz Martı'yı kaybetmiştik...

Beni görünce gülen gözlerini bir daha asla göremeyecektik. Bana ablasıymışım gibi davranmasının duygusunu, bir daha asla tadamayacaktım.

Sizin deyişinizle bir sokak çocuğunun, başını küçük kardeşimmiş gibi asla okşayamayacaktım. Şimdi düşünüyorumda, o benim için asla bir sokak çocuğu değildi. Üstünü başını eğlenceden, haylazlıktan kirletmiş küçük bir kardeşti.

Yağmur yağdığı için havada ufaktan sonbahar serinliği vardı. O serinlik suratıma çarptıkça, dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu, kısa bir zaman da olsa unutuyordum.

Gökyüzünde şekilsiz tuhaf gri bir bulut, güneşi ardına saklıyor bize göstermiyordu. Sanki onlarda bu küçük, kimsesiz çocuk için yas tutuyordu.

Uzakta, iri bir ağacın arkasına saklanmış karanlık bir silüet fark ettim, bana bakıyordu. Onun önce Çeto olduğunu düşünmüştüm.

Cenazeyi uzaktan izliyor, bize görünmek istemiyor ama sonradan bir an olsun gözlerimi çevirip, ağacın etrafını süzdüğümde, beni ürperten bir detay yakalamıştım. Kirli bir sakal... Çeto'nun bir günde o kadar fazla sakallarının çıkması imkansızdı.

Evet, evet maalesef o kişi Ferhat'tan başkası değildi. Gözlerini kırpmadan beni izliyordu. İğneleyici, iğrenç bakışları kendimden nefret etmemi sağlıyordu.

Korkumu bir kenara bırakıp yürümeye başladım, fakat bir his bana bu uzaklaşmanın, fena bedeller ödeyeceğimin haberini veriyordu.

Duraksadım, gözlerim Hakan'ın mahalledeki insanlarla el sıkıştığı anı fırsat buldu. Çantamın içindeki küçük çakının sahibi evleneceğim adamdı.

İçimden bir ses bana kahkahalarla güldü. Ne yani koskoca bir belayı bıçakla mı korkutacaksın? Bunu yapamadım. Hera bunu önceden görmüş ve önüme geçerek beni durdurmuştu.

"Hayır Azelya," masmavi gözlerini ağacın dibine kenetledi. "Bunu bilerek yapıyor, seni kendi tarafına çekiyor. En zayıf olduğun anda abimden koparacak seni. Bunu asla yapma, sakın yalnız başına bunu yapma." beni kolumdan tutup yanına çekti.

Bu tehlikeli  deli gözlülükten, beni arkadaşım Hera kurtarmıştı. Çaresiz başımı omzuna koydum, orada bir süre saklanıp ağladım. Hera bunu anlayarak elleriyle sırtımı okşadı.

Vücuduma bir titreme gelmişti ki; kalbim hızla çarpıyor, Ferhat'a öfkem bin kat daha artıyordu. Az kalsın beni tuzağına düşürüyordu. Hakan'ın bakışlarının açısı beni bulduğunda, mümkün olduğu kadar sakin bir tavır takınmaya çalıştım.

Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin