Hepsinin kanın içinde yüzeceğim. Hepsinin cenaze namazını kıldıracağım...

5.3K 265 62
                                    

İyi okumalar... 🤩🙋🏽‍♀️💜 yorumları neden patlatmıyorsunuz🥺🥺🥺 ve oy vermeyi eksik etmeyin, bu beni motive ediyor...

Gri sislerin o gözümün önünde dağıldığı görüntüsü beni kendisine hayran bırakmıştı. Yemyeşil ağaçların arasında fısıldayan hafif rüzgar ve burnuma dolan kocamın eşsiz kokusu.

Epey aşınmış, rengi solmuş pencerenin önünden ayrılıp kenardaki sandalyeye oturdum. Ellerimle çıplak kollarımı ovuşturup, titreyen bedenimi dengeledim. Huzur bütün bedenime işlemişti, içimde tutamadığım mutluluk kıpırtısını anlatamıyordum.

Gözlerim, buruşmuş beyaz yorganın içindeki adamı buldu. Dağınık saçları, uyurken ki yüz ifadesi ve aralık kalan dudakları kendini seyrettirmeye devam ediyordu. Açık kalan çıplak sırtı ve üzerindeki yaralarını, uzun zamandır görmediğimi fark ettim.

Elimdeki bardağı, yanımda duran komodine bırakıp ayaklandım. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı ve üşümüştüm. Yatağın başlığına rastgele fırlattığım sabahlığımı üzerime aldım. Hayır düşündüğünüz şey olmamıştı. Yaptığımız tek şey; birbirimize sarılıp uyumak olmuştu.

Yavaşça yatağa doğru süzüldüm, o sırada Hakan hala derin bir uykudaydı. Ona bu aralar doktorun tavsiye ettiği sakinleştiricilerden, verdiğimiz için uykusu epey derinleşmişti.

Güneş daha doğmamış, etrafa aydınlık çökmemişti. Soğuk ellerimi bir süre ısıtıp, Hakan'ın sırtına değdirdim. Bu kadar güzel bir sırtı, bu yaralar kötüleştiremezdi ama Hakan için bunlar utanç verici ve mide bulandırıcıydı. Ona bunun gerçek olmadığını kanıtlayamıyordum.

Az ötede komidinin üzerinde duran renkli kalemlere takıldı gözlerim, aklımdan geçenlere gülümserken harekete geçtim. Kaç saat bunlarla uğraşıyorum bilmiyorum ama güneş çoktan doğmuştu. Hakan hala mışıl mışıl uyuyordu.

Sırtına bakınca beni büyük bir gülümseme almış, bırakmamıştı. Hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Yataktan hızla kalkıp hoş kokan mutfağımıza geçtim, hoş kokmasının sebebi dün yaktığım lavanta kokulu mumlardı.

Saçlarım hala ıslaktı ve bu Hakan'ın bana epey kızacağı anlamına geliyordu ama bunu pek umursamadım. Parmak uçlarımla dans ederek, buzdolabına doğru yürüdüm.

Kahvaltılıklara baktığımda, görüntü beni memnun etmişti. Dolaptan çıkardıklarımla masayı doldurmuştum. O sırada Hakan şaşkın ve mahmur gözlerle mutfağa giriş yaptı.

Tişörtünü hala giymemişti. Parmağıyla sırtını işaret ederek gözlerini devirdi. "Bu sırtımın halinin bir açıklaması vardır umarım."

Sahici bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. "Şimdi sırtına bakınca ne gördüğümü anladın mı?" yaralarının üzerine çizdiğim çiçekler onu daha bir muhteşem göstermişti.

Önce bana uzun uzun baktı sonra çok tuhaf ve rahatsız edici bir sessizlik çöktü. Derinden hissedilebilen bu sessizlik bana ağır gelmişti. Arkasını döndü ve benden olabildiğince uzaklaştı. Sanırım onu istemeden kızdırmıştım. Dış kapıyı açtıktan sonra, yalın ayak bir şekilde karşıdaki koca ağacın yanına yürüdü.

Usulca kapının eşiğine yaklaştım ve onu izlemeye başladım. Hala çiçek dolu sırtı bana dönüktü, ne yaptığını bilmiyor, ne yapacağını kestiremiyordum. Bir anda hiç beklemediğim, o neşe dolu kahkahası gökyüzünü doldurmuştu. Biraz şaşırmış, biraz korkmuş gözlerle ona bakmayı sürdürdüm.

Çıplak sırtını ağacın gövdesine dayadığında, gülüşü yüzünden aniden silinivermişti. Etrafa boş boş bakındı, gözleri beni bulduğunda neler olacağını o anda anlamıştım.

Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin