Hepinizin bayramı musmutlu geçmesi dileğiyle 🙏🏻😘 iyi okumalar...
İncirli mahallesinin keskin bıçak gibi sessizliği ve karanlığı burada yaşayan insanları ürpertmiyor değildi. Bu hengamede biri birini öldürse kimsenin ruhu duymazdı. Hafif esen rüzgarın ardından damla damla yere düşen yağmur, mahalleye ayrı bir esrarengiz hava katıyordu.
Çöpün arkasında nefessiz saklananlar, Hakan'ın gazabına uğramaya hazır bekliyordular. Tam o sırada saklandıkları sokağın girişinden kıkırdama sesleri ve söylenen değişik bir şarkı kulaklara ağır bastı. Kimdi bu saatte bu curcunayı yaratan?
Gelen kişi Martı ve Çeto'dan başka kimse değildi. Elindeki pamukla ne yaptıkları malumdu, tiner illetini çekmekten hiç bir zaman vazgeçmeyen bu iki arkadaşı, mahallede ki herkes tanırdı.
Çeto, bir iki yaş büyüktü Martıdan. Yıllar önce cami avlusuna bırakılan bu iki dost, kardeş değillerdi. Tesadüfen biri ön kapıya diğeri de arka kapıya bırakılmıştı. O günden sonra kaderleri belli olmuştu.
Mahallenin iki sokağında kütüphane açan Derdüş abla ikisine de destek çıkıp yardım eli uzatmıştı. Kitabevinde onlara uygun bir iş vermiş, biraz da olsa kötülüklerden uzak tutmuştu.
Kütüphaneyi onlara emanet eder istediği zaman çıkar giderdi, Çeto ve Martı kitapları düzeltir arada yerlere paspas çekerlerdi. Hak ettiği parayıda her zaman verirdi Derdüş abla ama bu iki arkadaş bir kere bile kitaplara dokunmamış çocuklar olarak sıkılmıştılar.
Derdüş ablalarını onlar da terk etmişti ama arada gidip hal hatır sorarlardı. Ne de olsa kadın onları hiç bir zaman açta açıkta bırakmamıştı. İyi kadın, merhametli kadındı Derdüş abla.
Martı'nın bir adı yoktu. Küçüklükten beri birleşik olan kaşları ona bu ismi kazandırmıştı. Bu ismi ona tek dostu, yoldaşı olan Çeto vermişti. Kafalar bir hoşken sokağın ortasında seslendirdikleri şarkı ile kafalarını elleri cebinde olan Hakan'a çevirdiler.
Bir sevinçle söyledikleri şarkı kursaklarında kalmıştı. Biliyorlardı, Hakan ellerindeki pislikleri görünce azarlayacak, kızacaktı. Çeto'nun giydiği uzun kollu bol yeşil tişörtü kalçasına kadar uzanıyordu, giydiği yırtık pantolonunu mahallenin çöpünden aldığı belliydi. Martı'nın giydiği deri siyah ceketi, rengi solmuş pantolonu ile hiç mi hiç uymamıştı, pekte umursuyormuş gibide gözükmüyorlardı.
Hakan bu çocukların ellerine para sıkıştırır, kendilerine yeni kıyafetler almalarını isterdi ama verilen o paraları her zaman kullandıkları illetler için harcarlardı. Onlar için kıyafetin, sığınağın ve sıcaklığın bir önemi yoktu. Onları daha el kadarken cami avlusuna bırakan aileleri düşünmüyorsa, kendileri bunu o zaman hiç dert etmezdi.
Hakan gördüğü iki simayla attığı temkinli adımlarını durdurdu. Çöp tenekesini deviren belli ki onlardı diye düşündü. Çeto ve Martı sessizce yutkunurken, ellerindeki pamukları hızla ceplerine soktular. Hakan gözünü çocukların çaresiz duruşlarında gezdirdi, sokaklarda yatan bu çocuklara bir kez daha üzüldü.
Hakan hiç bir zaman desteğini esirgemezdi onlardan. Kahvehanede uyumaları için anahtarını gözü kapalı verirdi ama çocuklar Hakan abilerini bildikleri için, hep red ederlerdi. Çünkü biliyorlardı, Hakan elindeki tinerlere izin vermez, iki günde adam ederdi onları. Adam olmak değildi tek sorun, bu iki genç kendi kendilerini dışlıyorlardı. Mahallenin iyi niyetleri altında eziliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Narrativa generaleBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...