Sen iyi ki geldin en yorgun sabahlarıma umut ışığım...

38.9K 1.8K 636
                                    

Bölüm 22 "Mert adamların kar taneleri kadar yumuşak kalpleri vardır." İyi okumalar güzel insan...

Bu bölüm Hakan ve Azelya ağırlıklıdır 🙏🏻😇

~Bu bölümü açarken aklınıza gelen bir ya da üç kelimeyi yoruma bırakın 😊

AZELYA KARACA

Dizlerimin üstünde yatan adam, yıllar sonra yaralarına dokunamadığım delikanlı adam. Bu adam başka bir adam.

Sen bunca acının içinde kıvranırken ben hangi şehir de? Hangi sıcak bir evin huzurunda kıvranıyordum? Senden bir habersiz, adını duymaya tahammül edemediğim zaman neler yaşadın kendi içinde? Anlat bana cesur adam.

Neler yaptın bizim için?

Soğuktan moraran ve iyice solgunlaşan parmaklarımı Hakan'ın pekte uzun olmayan saçlarında sakladım. İçimin bir türlü geçmeyen acısıydı o. Hakan içimdeki mezarlığın sebebeydi. Hiç ziyaret etmediği mezarlık.

Ve şimdi yıllar sonra gelmiş, üstünde kuruyan çiçekleri tek tek ayıklıyordu.

Bu gece, bu karanlığın eşsiz soğuğunda dizimde yatıyor olması bir nebzede olsa az önce duyduklarımı unutturabiliyordu. Fakat kısa bir süreliğine.

Benim için zor da olsa saçlarına daldırdığım parmaklarımı çektim. Hakan'ın gözleri kapalıydı, sanki bu dünyada değilmiş gibi bir hali vardı. Ellerimi yavaşça omzuna dokundurdum.

"Hakan?" dedim fısıltıyla omzuna dokunmaya devam ederek.

"Hakan bana bak." İçimin sızladığını o kadar derinden hissediyordum ki, sanki o bana baksa her şey düzelecekti. Sanki gözleri bu dünyayı kurtaracak tek güzellikti.

Yerinden bir titremeyle kıpırdadı. Başını oynatıp, bacaklarının arasına yerleştirdiği ellerini çıkardı. Dizlerimden ayrılırken, üşüdüğümü o an hissettim. Başını geri yaslasın, hep öyle kalsın istedim.

Dizlerinin üstünde dururken kahvenin tonundaki gözleriyle bana baktı. Ona "Bana bak." demiştim ve şimdi bana bakmakla yetiniyordu.

Onu öylece çaresiz görünce sağ elim havaya kalktı. Bu istemsiz olmuştu, gözyaşlarım arasında çekinerek, elim yanağına değdi. Tepki vermeyince daha çok cesaret aldım. Sol elimde diğer yanağına kapandı.

Hayatta inanamazdım.

Hakan'ın yüzü avuçlarımın içindeydi. Onu hissediyordum, üşüdüğünü, acı çektiğini, herşeyi. Serçe parmağım boğazının altına geldiğinde, belirginleşen damarlarını bile hissediyordum.

Yeni çıkan sakalları avucumun içine batsada bu hoşuma gitmişti. Hakan içimde, derinlerde saklanan bir sırdı. Hep saklı kalan. Bir türlü açığa çıkmayan sır.

Ellerim yanağının üzerinde gezintiye çıkmışken, "Geçecek." dedim kısık bir sesle, "hepsi geçecek." Ardından boncuk boncuk dökülen gözyaşlarım arasında iç çekişlerde bulundum.

Çok zordu. Bana bu duyduklarımla zor geliyorsa, Hakan'ı düşünemiyordum. O bizzat yaşamıştı. Kısa bir süre değildi bu. Hakan sekiz yaşında bir çocukken, büyümeye mecbur kaldı.

"Hera." dedi gırtlaktan hırıltılı çıkan sesiyle. İlk başta anlayamadım. Hatta sağa, sola bakındım. Hera'nın burada olabileceğini düşündüm. Fakat bu ıssız parkta ikimizden başka kimse yoktu.

"Bilmeyecek." dediğinde gözleri hala üzerimdeydi. "Canan da bilmeyecek. Sen de unutacaksın." derken çok kararlıydı, kaşları ilk defa çatık değildi. Durgun bakışları vardı. Hoyrat bir fırtanın, inanılmaz durgunluğu.

Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin