AZELYA KARACA
Gözlerimi açmaya dahi mecalim yokken ilk Hakan'ın sesini duydum. Uzun bir süre bunun bir hayal olduğunu düşünsemde, saçlarımda gezinen parmaklar yanıldığıma işaretti.
Her saç telime dokundurduğu parmakları yıllar sonra ilk defa buluşmuştu saçlarımla. Bu içimi rahatlatmıştı çünkü bu hareket asla onun yapacağı bir şey değildi.
Saçlarıma dokunduğunda eline sinen sigara kokusu beni rahatsız etse de sesimi hiç çıkarmamış, kıpırdamamıştım. Şimdi bunları bir daha asla yapmayacağına emindim, hasta olduğumdan faydalanarak yapmıştı bunu.
Gecenin karanlığında odadan tek bir ses çıkmazken, yalnız olduğumuzu anladım. Bu ortamı bozmak istemediğim için gözlerimi bile açmamıştım.
Mırıltılar eşliğinde söylediği cümleyi anlamaya çalıştım. "Altı asır gibi olmuş, yüzünü görmeyeli." dedi kısık çıkan sesiyle, gözlerimi açmaya zorlarken heyecanla elimi eline kaydırdım.
"Hakan." dedim seslenerek. Saçımda gezdirdiği parmakları bir anda durdu, yavaşça geri çekip yatağın kenarına koydu. Elimi elinin arasından alırken hayal kırıklığına uğramıştım.
Bir iç çekip sesli soluklandı. "Buradayım." sesi biraz olsun sakin çıkıyordu.
"Sana saçlarını kurut demiştim, sakalımız var ama yinede dinlenmiyoruz!" deyince hasta halimle şaşkınlığa uğradım. Az önce derin sakinliği varken şimdi bir anda köpürmüştü.
Alnımdaki bezi kaldırıp bir süre sonra yenileyerek tekrar koymuştu, kendimi şimdi daha iyi hissediyordum. Hakan'ın yatağın kenarından kalktığını, yattığım yer hafifleyince anlamıştım.
"Ateşin düştü ama tekrar yükselir. Biraz dinlenip uyursan şu hale tekrar girmezsin." gözlerimi hafiften açtım. Onu gördüm, az buçuk telaş sezdim yüzünde.
Başımı hafiften salladığımda gözlerim sanki uykuya hazırlıklı bir şekilde kapanmıştı...
****
Gözlerimi araladığımda ateşim yoktu ama sanki kafam kum torbası taşıyormuşçasına ağırlaşmıştı. Başımı yana çevirdiğimde Hera'yı görememiştim, Canan'a gideceğini kulağıma fısıldamıştı.
Başımdaki koca yükle duvardaki eskimiş saate çevirdim gözlerimi. Hiç bir zaman bu kadar fazla uyumamıştım, elimi başıma götürüp sağa sola salladım.
Ayaklarımı yataktan sarkıtıp çıkardığı gıcırtı sesine aldırış etmeden odadan çıktım.
Annemler erkenden çıkıp mobilya bakmaya gitmişlerdi. Fazlasıyla Nur teyzeye yük olmuştuk zaten. Hakan'ın verdiği parayla üst kata yerleşecektik.
Banyoya girip yüzümü yıkadım, kendime geldikten sonra havluyla kurulayıp salona geçtim. Karşıda çalan ev telefonuyla dikkatim bir hayli dağılmıştı.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Azelya abla mı?" dediğinde şaşırmıştım, kim beni arardı ki ev telefonundan?
"Alo." dedi tekrardan ince sesli tanıdık erkek sesi. "Evet, benim kimsiniz?" diye sorduğumda hışırtılı bir ses kulağımı delip geçmişti.
"Benim abla Cemil, Nur teyze Hakan abiler için börek yapmış gelip almamı söylediler. Müsaitsen eve kadar uğrayacağım." derken çocuğu hatırlamıştım, hani şu intihar etmek için çatıya çıkan.
"Hayır, gelmese sen." ani çıkışımla bir rezillik yarattığımı fark ettiğimde gözlerimi devirip devam ettim. "Ben getiririm yani, nerdesiniz?" cevaplamasını istediğim sorumu sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Ficción GeneralBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...