İnce bir keder yalayıp geçti yüzümü. Ben ne yapmıştım? Adamı koca bir hiçliğin içinde bırakıp gitmiştim. Gitmemi istemiyordu, o yüzden bu kadar öfkeliydi gelişime. Bütün o suçlayıcı tavırlarını hak ediyordum; evet evet sonuna kadar hemde.
O arada sokağın öteki ucunda bir gölge hareket eder gibi oldu, belki bir kedi belki de bir insan. Gözlerimi iyice kısıp uzun siyah silüetin gölgesini izledim. Hayır bu kedi falan değildi, bu kesinlikle bir insanın gölgesiydi. Kim bizi izleyecek kadar meraklı olabilirdi ki? Öfkelendim. Bu terbiyesizlikti, saygısızlıktı. Gölgeye doğru yürüyecektim ki, görüntü aniden kayboldu. Mahallenin tehlikeli karanlığına karışıvermişti.
Korkuyla etrafı kolaçan ettim. Göz açıp kapayıncaya dek nereye gitmişti? Oradaydı, karşıda biri bizi izliyordu. Onu görmüştüm. Aniden içimi bir huzursuzluk kapladı, sanki bir şey olacak ya da çoktan olmuş gibi. Sanki birazdan kötü bir haber alacakmışım gibi.
Kulağıma arkamdan gelen bir arabanın çıkardığı gürültü sesi geldi. Binaya girmeden önce içimdeki meraktan ötürü arabayı dikkatli gözlerle inceledim. Simsiyahtı, camları da öyle. İçerisi görünmüyordu, pahalı bir araba olduğu gerçekti ama bizim mahallede ne işi vardı? Bizim binaya yaklaştıkça yavaşladı, en sonunda ise kapımızın önünde durdu.
Arabanın sürgülü kapısının tıkırtısı kulağımı rahatsız ederken o tarafa doğru ilerledim. İki takım elbiseli adam kollarında yüzünü göremediğim birini yam kapımızın önüne attı. Attı mı? Hırpalayarak fırlattı. Sessizce yutkundum; işte tam o sırada kanlı yüzü görmem bir oldu. Islak kömür karası saçları, kana bulanmış beyaz gömleği en önemliside şişmiş ve morarmış kapalı gözleri.
Kanım kaynadı. Gözlerim delice kapanıp açıldı. "Murat abi!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Kapımızın önüne attıkları bir insandı ve o insan benim canımdı, ailemdi.
Çığlığımı kopardığımda üstlerine doğru koştum. Bana zarar verebilme ihtimallerini düşünmeden onları yakalayıp Murat abiye yaptıklarının hesabını sormak istedim.
Aniden bana telaşla baktılar ve hiç beklemeden arabaya bindiler, kapıyı kapatamadan araba son süratle sokaktan ayrıldı.
Arabanın peşini bırakıp baygın olan Murat abiye koştum. Kendinde değildi, yüzü kanlar içinde olduğu için onu zar zor tanıyabilmiştim. Elimi başının altına koyduğumda acıyla haykırmak istedim; davul gibi şişmişti. İnanabiliyor musunuz? Ellediğim her yer şişikti.
"Ahh!" Bir feryat koptu dilimden. Nefes alıp vermiyor gibiydi ve kontrol edecek cesaret bulamadım. Gözyaşlarım bir şelaleyi andırırcasına gözlerimden düşüverdiler.
"Hakan." O kadar gür bağırmıştım ki binaların pencereleri açıldı ama onlara bakacak kadar aklım yerinde değildi.
İlk bağırışımda Hakan çıkıverdi kapının önüne. Ayaklarında ayakkabıları yoktu, telaşla soluk alıp veriyordu. Kahve gözleri arkadaşının kanlı yüzünü bulunca, fal taşı gibi açıldı. Murat'ın tam dibine dizlerinin üzeriyle yere oturdu.
"Murat abi." Ensesine dokundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Ficción GeneralBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...