Bölümü açanlar ilk ne dedi şuraya bıraksınlar 😂
Şuanda tam vicdanımın kıyısında oturmuş bir saat önce duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. Yatağın buruşmuş, öylece yere savrulmuş örtüsüne takılan gözlerime sakin olmasını söylüyorum. Dinlemiyor. Usulca yol alıyor yanağımın boşluğuna, hepsi orada toplanıyor. Dinlemiyorlar beni, aslında birazda ben istiyorum onları. Gözyaşının acı bir o kadarda tuzlu tarafını tatmak istiyorum. Belki bütün acımasızlıkları bastırır diye avutuyorum kendimi.
Bitmiyor. Ne vicdansızlık, ne de içimizdeki acı. Biri bitse, bir diğeri koşarak geliyor. Hiç beklemiyor. Kulağımda hala perişanlık içinde anlatılan itiraf uğulduyordu. Gözlerim de Hakan'ın diz çöküşündeki çaresizlik canlanıyordu.
Ve yine kulağıma Hakan'ın sesi yankılanıyor gözlerim tüm bu olanlara şahit olmuşken size üç saniyeden fazla nasıl bakabilirim?
Kalbim, göğüs kafesime sığmıyor. O kadar acı binmiş ki; atmakta aciz, ayaklarım onlar bir çare çekip gitmekten bıkmış. Düşüncelerim, aklımı bulandırıyor.
Hayat, bize hiç unutamayacağımız bir pusuyu sessizlik içinde planlıyordu. Arkamızdan, haince, ihanete hazır biçimde. Bizi bekliyorlar. Duyuyorum, zamanımız geliyor. Çok az bir vakit kalmış öyle seziyorum. Bedenim sanki etlerim koparcasına acıyor. Bir tek bedenim değil, yüreğim. Sanırım onu kaybediyorum...
1 hafta sonra
Odada karşımdaki aynaya bakarak saçlarımı kuruluyor, bir yandan da dilimde bir şarkı tutturmuş söylüyordum. O sırada camda bir tıkırtı oldu. Korktum, ama geri çekilmedim. Bir kez daha. Dayanamayıp pencerenin pervazına iliştim. Başımı perdenin kenarından hafif çıkarıp gözlerimi sokakta gezdirdim.
Kaldırımın köşesinde iki tanıdık gülümseyerek bana bakıyorlardı. Pencereyi bir çırpıda açarken neler oluyor merak ettim.
"Çeto?" dedim ismini duyunca gözleri parladı. Üstünü sirkeledikten sonra biraz daha yakınlaştı.
Martının kolundan tutup kendiyle birlikte köşeye yürüdü.
"Azelya abla, bir şey isteyeceğim ama Hakan abim duymasın." derken alnını sıkıntıyla kaşıdı.
Alnını kaşıyınca güzel bir istekte bulunmayacağını anladım. Başımı salladım, "söyle bakalım ne istiyorsun?"
"Mutfakta masanın üzerinde hep yedek bir sigara paketi var oradan iki dal bize uçurabilir misin be ablam?"
Gözlerimi devirdim. "Uçuramam ablası." deyip cümleme devam ettim. "Sağlığınız için çocuklar veremem. İsterseniz börek var vereyim mi?"
Kaşlarını olumsuz bir şekilde havaya dikti. Kaldırıma oturdu. "Yok be abla böreği derdüş abla sabah ağzımıza bolcana tıktı." Göbeğini göstererek güldü. "Şiştim vallahi!"
"O halde olmaz size sigara veremem."
Masumca başını eğdi. Gözlerini kırpıştırdı. "Azelya abla hadi be."
"Hiç öyle bakma kararım kesindir."
Başını hızla çevirip Martı'nın yüzünü avuçlarının arasına aldıktan sonra benim tarafıma döndürdü. birleşik kaşlarına dokunup kıkırdadı. "Şu güzel kaşların hatrınada mı yok?"
Martı eline bir tane vurup kaşlarını çattı. "Pezevenklik yapma. Vururum yamuk ağzına iki tane."
Çeto bu sefer bastı kahkahayı. "Oğlum çatma şu kaşları gülesim geliyor bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Ficción GeneralBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...