Bu bölüm sizi hüngür hüngür ağlatabilir, bu bölüm sizin ve kalbiniz için hassas bir bölüm olabilir. Yanınıza mendil almayı unutmayın, iyi okumalar diliyorum... lütfen okuduğunuz ve hissettiğiniz her cümleye yorum yapın, hepsini okumak istiyorum.
Ailem benden koptuğu vakit dört yaşında ya vardım, ya da yoktum bilmiyorum. Tam hatırlayamıyorum ama çok güzel bir annem vardı. Simsiyah saçları, masmavi gözleri ile çok güzel bir annem vardı. Hera'ya çok benzerdi. Benim ise saçlarımı uzun severdi, hep parmakları saçlarımın arasında gezerdi.
Babam ise şimdiki bana benziyordu. Yeşil gözleri hep gülerdi. Aslan oğlum diye severdi ama asla şımarıklık etmeme müsaade etmezdi. Bir akşam üstü çat kapı geldi düşmanlar, hayat beni çok kötü yerden yakalamıştı. Işıkları kapattı babam. Önce korktum ama annemin beni kucağına almasıyla, sakin kalmayı başardım. Babamı göremiyordum fakat zangır zangır titreyen ağzını duyabiliyordum. Babam biliyordu. Öleceğini bir anda apansızca anlamıştı.
"Murat'ı bodrum katına indir." demesine kalmadan kapı ardı ardına yumruklanıp tekmelendi. Her yumruk, her tekme sanki kaburgalarıma iniyordu. Sanki kapı bendim, yumruklar, tekmeler bana isabet ediyordu; vuruldukça bedenim kasılıyordu.
Annem koşarken hiç unutmam ayağını burkmuş, acı içinde ağlayarak koşmaya devam etmişti. Her şeyi unutursunuz ama annenizin ölürken bile, size gülümsemesini asla unutamazdınız. Beni karanlık yerde yapayalnız bırakırken, son bakışlarında zaten her şeyi bana anlatmıştı. Bir daha geri dönmeyeceğini, beni buradan annem babam değilde, bir başkasının kurtaracağını gözleriyle anlatmıştı. Annemin bana son kez gülümsediğini bilmiyordum.
Kulağımı kapatmamı, ne olursa olsun yukarı çıkmamamı istedi. İlk defa annemi dinlemedim, sonuna kadar açtım kulaklarımı ama yerimden kıpırdayamadım. Karanlıktı ve kimseyi göremiyordum. Çaresizdim, korkak bir çocuktum, yalnızdım.
Yıllarca bu karanlık oda, kabusum olmuştu. Kulaklarımın işittiği o hain ses nefesimi kesmişti, tabanca bir çok kez patlamıştı. Namlunun ağzından çıkan kurşunlar annem ve babamın sonu olmuştu. Kulağım çınlarken büyük bir sessizlik oluştu, sonrası hafızamda kopuk kopuk. Öldüklerini patavatsız bir polisten öğrenmiştim.
"İkisini de kurşun manyağı yapmışlar..."
İkinci ailem Hakan Yılmaz; babama pek benzemez ama muhteşem bir kalbi var. Dünyalara bedel bir merhameti, akıl almaz bir vicdanı var.
Yüzükleri unuttuğum için Canan'ın evinin yönüne doğru yürümeye başladım. Kenan ne kadar benimle gelmek istese de tek başıma gidecektim. Çıkmaz sokağın yönünden değilde daha aydınlık, daha güvenli sokaktan yürümeyi tercih ettim. Oralar hep karanlıktı ve biliyorsunuz ben karanlıkta kalamam.
Yol biraz uzasa da bunu umursamadım. Oysa diğerleri yanımda olduğu zaman korkusuzca o yolları yürür geçerdim. O anda karanlığı pek umursamazdım.
Neden bilmiyorum ama biraz sonra yüreğime bir ağırlık çöktü. Kaldıramadığım derin bir ağırlık. Nefesim daraldı, sokağın başında bir duvara tutundum. Sanki bir karabasan gırtlağıma çökmüş beni boğmaya çalışıyordu.
İlk defa başıma geliyordu böyle bir şey, neydi beni bu kadar endişelendiren?
Ankara bu akşam fazla esintiliydi. İçim ürperdi, ceketimin kenarından tutup bedenime iyice sarıldım. Tüylerim diken diken olmuştu.
Ne yalan söyleyeyim, gelen tehlikenin farkında bile değildim. Oysaki İncirli beni evden çıktığım andan beri, kendi çabalarıyla uyarıyordu. Yoluma devam ettim. Sonuma yavaş yavaş kendi ayaklarımla gidiyordum. Bilmiyordum, bilsem gider miyim hiç? Tehlikeye atar mıyım kendimi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)
Ficción GeneralBizim hikayemiz içimizden biri öldüğünde başlayacak. Ben Hakan Yılmaz. Öyle soyadıma bakmayın; çokta güzel yıkılışlarım olmuştur bu dünyada. Sağlam darbeler yedim çocuk yaşımda. Kanımın, yaralarımın arasında büyüdüm ben. Bir mahalle var içinde bir ç...