Medya:
Rüzgar
Kelly Clarkson-Because of you(umarım doğru yazmışımdır :p)Şimdiki Zaman
Hüzünle yüzüme bakan püsküllümün yanağına küçük bir buse bıraktım.Gözyaşları hala akıyordu.Gerçi benimde ondan farkım yoktu.Belkide bu dünyaya tekrar gelsem yine öyle bir dost isterdim.
Küçücük bir çocuk edasıyla bana bakıyordu.Burnu kızarmıştı.Ne zaman ağlasa burnu kızarırdı zaten.
İstemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu.O kadar yıl geçmişti ama unutmamıştı beni.-Bir daha beni bırakma.Sen o gün o mektubu bırakınca inanki ben mahvoldum.İntihar ettin sandım.Bütün intihar vakalarına baktırdım.Ve sanki o beyaz örtünün altında sen varmışsın gibi korkuyordum.Allah'a bin şükür hayattasın.
Birşey demedim.Ne denilirdi ki zaten.Abin bana inanmadı.Çekip gitti falan mı?Saçmalık...
-Birşey söyle...
Nisa'nın titrek sesiyle kendime geldim.
-Özür dilerim...
***1-2 saat içinde doktor hastaneden çıkmama izin vermişti.Nisa ile beraber kapıya geldiğimde gözlerim şaşkınlıktan açılıp kalmıştı.Karşımda duran Toprak mıydı?Ben gelmesine şaşıp kalmışken Nisa abisine sarıldı.
-Abiii?!!Hoşgeldin.Bizi almaya mı geldin?
Toprak beni baştan ayağa süzdü.Bu durum beni her ne kadar rahatsız etsede birşey demedim.Ayağımla yerdeki taşlara vuruyordum.
Arkasına döndü ve arabaya bindi.Nisa hemen arabadaki yerini aldı.Bir yandan da beni çağırıyordu.Ben ise ağır adımlarla yanına gidip mırıldanarak:-Ben kendim gitsem daha iyi olur sanırım.Hem evimde yakın buraya.
Nisa sinirle:
-Seni bu halde yalnız bırakmayı hiç düşünmüyoruz.Bizimle geliyorsun.Değil mi abiii?!!
-Seni almaya geldim.Toplantı varmış geç kalmaman gerekiyor.Babam bu konularda hassas biliyorsun.
Bakışlarını abisine çevirmişti.O ise omuz silkti bende sinirle arkamı döndüm.Bir taksi aramaya başladım.Ve bulamadım.
Nisa ile abisinin arasındaki soğukluk farkedilmeyecek gibi değildi.Büyük ihtimal Nisa abisine onu bıraktığı için kırgındı.Çünkü ben Nisa ile tanıştığımda arkadaşı yoktu.Yalnızdı.Babası zaten onu bu yüzden bir yurda yerleştirmişti.Evde olsaydı kendini daha çok yalnız hissederdi büyük ihtimal.Bu düşüncelerle ağır ağır yürüyordum.Kafamı iki yana sallayarak kendime geldim.Karanlık bir sokaktaydım.Neresiydi burası? Telefonumdan saate baktım.18:00 ...
Ne yani ben saatlerdir yürüyor muydum?Hala şaşkınlığımı koruyamazken duyduğum bir ses ile hızla arkama döndüm.Şuan kalbim kendini uçurumdan atıyormuş gibiydi.
Bir adam elindeki içki şişesiyle yanındaki adamın kafasına vurmuştu.Gördüğüm şeyin şokuyla ben donup kalmışken adam şaşkınca bana bakıyordu.Bir anda baygın olduğunu tahmin ettiğim adamın yanından ayrılarak yanıma gelmeye başladı.
İçimdeki korkuyu görmezden gelerek koşmaya çalışıyordum.Sadece çalışıyordum çünkü adam ben koşmaya başlamışken dibimde bitti.Belimden yakaladı ve üzerime çıktı.İçki kokuyordu.Sarı dişleri ve pis sakallı suratını yok sayarak konuşmaya başladım:-B.ben bişey yapmadım.m
O ise yüzündeki iğrenç sırıtmayla :
-Gördüklerini zaten kimseye anlatmak gibi bir lüksün yok.Onu biliyorsun güzelim.Ama ben sana daha iyi şeyler gösterebilirim.Anlarsın ya?
Diyerek göz kırptı.
Şuan şurda öl deseler ölebilirim.Çırpınmaya başladım.Adam iki bileğimi birleştirip başımın üstünde birleştirdi.Ağlamaya zaten çoktan başlamıştım.Deli gibi bağırıyordum.Adamın eli tam pantalonumun düğmesine gitmişti ki üzerimdeki ağırlık kalktı.Biri beni kurtarmıştı.Hemen duvarın kenarına sindim ve sessizce beni kurtaran adamın sapığı yumruklamasını izledim.Delice ağlıyordum.Neden herşey benim başıma geliyordu ki?
Orda ne kadar öyle kaldım bilmiyorum .Ta ki görüş alanıma bir el girene kadar hiçbirşeyin farkında değildim.Başımı kaldırdığımda bir çift şefkatli gözle karşılaştım.Uzun zamandır görmediğim şeyle yani.Niye bilmiyorum ama o an elini tutmak istedim.İhtiyacım olduğundan mı bilmem ben güvenmiştim bu adama.Aslında çocuksu bir sevimliliği vardı.
-Ağlamak sana hiç yaramamış palyaço gibi olmuşsun burnun kıpkırmızı.
Diyerek güldü.Ama sanki içten değildi.Elini tutup ayağa kalktım ve başımı omzuna koyarak ağlamaya başladım.
O sokakta öylece ne kadar kaldık bilmiyorum.Ama tek bildiğim o adamın benim zırlamamı saatlerce çektiğidir.
Ondan usulca ayrıldım.Ne diyeceğimi bilmiyordum.Sadece:-şey...
O ise lafımı bölerek:
-Bana birsey anlatmak zorunda değilsin palyaço.Hadi bakalım.
Bu durumda bile beni şaşırtıyordu.Lan daha demin beni tecavüzcüden kurtardı adamdaki rahatlığa bak.-Nereye?
-Benim evime.
Niyeti belli oldu pisliğin.
-Sakın öyle bi-
-Benim bildiğim palyaçolar konuşmaz ama sen bildiğimiz çalar saat gibisin.
Birşey demedim önüme baktım.Ağır adımlarla onu takip ettim.Şuan gidecek sığınacak kimsem yoktu ki benim.Acınası olan halimle onun adımlarını takip etmeye başladım.Sürekli yere bakıyordum.O aniden durunca ona çarptım.
Ben başımı ovalarken o :
-Atla ,dedi
Ona baktığımda motosiklete binmişti.Ve görünüşe bakılırsa gayet pahalı birşeye benziyordu.
Onu ikiletmeden arkasına geçtim.Korkakça beline sarıldım.Bir kıkırtıyla başımı kaldırdım.-Tamam palyaço bana sarılmaya meraklı olduğunu biliyoruz ama önce kaskını takmalısın.
Dediklerine göz devirerek kaskı taktım.
-Adın ne?
Bu sefer ben konuşmuştum.
Arkasına döndü:
-Rüzgar palyaçocum...Seninkini soracağım ama içim elvermiyor.Adını çok sevdim.
-Deniz!!!
Sert çıkan sesimle yüzüne sırıtış yayıldı.Birşey demeden motoru sürmeye başladı.
Eveeeettt😄😄Yeni bölümümüz geldi.Acaba kim bu Rüzgar?Tamam affetmek zordur ama Toprak kadar çektirmek doğru mudur sizce?Ya da şöyle diyeyim kırılmışken kırdıklarımızı görmemek ne kadar doğru?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTME...
ChickLit*** Bir yerde okumuştum.Unutulmaz alışılır yazıyordu.Ve ben aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen ne unuttum ne de alıştım yokluğuna. Bizim hikayemiz yolunu bulmaya çalışan iki kalbin hikayesiydi... *** İyi okumalar... Not-İlk hikayem ve telefondan y...