Gözlerini açtı Yağmur. Kıvanç’ı engellememeye karar vermişti. Böyle bir hakkı yoktu ki. Akşam saat beş gibi geldi Kıvanç. Hepsiyle sarıldı ve vedalaştılar. Yağmur’un kokusunu son kez çekti belki de içine. Biraz daha kalırsa dayanamayacağına karar vererek çıktı evden. Yağmur’un gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Hiçbir şey yemedi, içmedi. Saat yedi olduğundan dayanamadı ve itiraf etti,
Ben çimen gözü seviyorum.
Anında ayağa kalktı ve üstüne kot pantolonunu giydi. İçine siyah bluz giydikten sonra beyaz ceketini üstüne aldı. Ayaklarına beyaz ayakkabılarını geçirip dışarı doğru koştu. Hemen gördüğü ilk taksiye atladı. Trafik! Tanrım delirmek üzereydi. Otogar göründüğünde saate baktı. Yedi buçuk. Bir anda adama parayı verip fırladı arabadan. Koşmaya başladı. Durmadan koşuyordu. Hızlıca girdi içeri. ‘22.peron’ aklından sadece bu geçiyordu. Ve oraya vardı. Kıvanç’ı gördü. Adama bavulunu uzatırken.
“Gitme.” Sesi duymasıyla arkasına döndü Kıvanç. İşte oradaydı. Yağmur dikiliyordu. Kendisini gördüğünü görünce tekrar söyledi,
“Gitme.”
“Yağmur?”
“Gitme çimen göz! Ben yapamam! Bak yağmur yağacak ben korkacağım kalacağım öyle. Uyuyamayacağım. Beni kimse gıcık etmeyecek. Dalga geçmeyecek. Sakarlıklarıma gülmeyecek. Düşerken yakalamayacak. Kimse yok ki öyle. Benim hayatımda başka çimen göz yok ki…” Kıvanç resmen şok olmuştu.
“Gitmem.” Diye mırıldandı,
“Sen istemezsen gitmem.”
“Asla gitmem.” Koşarak gitti ve sarıldı Yağmur’a. Kokusunu içine çekti. Mis gibi. Elma kokulu.
“Ağabey sen ver benim bavulları.” Dedi gülerek. Gitmiyordu! Çimen göz gitmiyordu! Bavulları aldı ve çıkışa doğru yürüdü. Orada Kıvanç’ın arabası vardı. Ve içinde de Ali. Yağmur’u görünce sırıttı Ali.
“Ecem nasıl?” İlginç ama aklına gelen ilk soru bu olmuştu.
“İyi. Ve onu üzersen çok kötü olursun.”
“Mesaj alınmıştır.” Dedi ve elindeki anahtarı Kıvanç’a attı. Kıvanç onu yakalayarak bagajı açtı. Arabaya bindiler ama Ali taksiyle gitmeyi seçti. Şimdi Kıvanç’la ne olmuşlardı ki bunlar? Yağmur’un düşündüğü tek şey buydu işte. Göz devirdi. Biz neyiz şimdi diye de soramıyordu zaten!
“Sevgilin yoktu değil mi?” dedi Kıvanç. Yağmur şaşırdı ama aynı zamanda heyecanlandı,
“Y-yok.” Dedi kekeleyerek.
“İyi artık var.” Dedi Kıvanç. Yağmur gözlerini büyüttü. Bu muydu yani!
“Ben öyle çok kısa elbiselere gelemem-”
“Ne diyorsun sen ya?!”
“Sevgilim olmak istemiyor musun?” kenara çekti ani bir hareketle arabayı.
“Bu mudur yani?”
“Ne?”
“ODUN!” sinirle indi arabadan Yağmur. Ayakkabılarını çıkarttığı için kızdı kendine! Şimdi asfaltta çıplak ayak yürüyordu. Elinde ayakkabılarıyla. Ayakları ağrımıştı.
“Yağmur! Ne yapıyorsun ya!” ayağına batması muhtemel olan cam kırıkları ya da taşlar umurunda dahi değildi. Yağmur arkasını döndü ve ayakkabılardan birini ona fırlattı.
“Senin için süsleniyorum doğru düzün iltifat etmiyorsun! Konuşuyorum olmuyor konuşmuyorum olmuyor ve bana ettiğin çıkma teklifin bu mu?!” Kıvanç çok şaşırmıştı. Oysa hoşuna gideceğini düşünmüştü. Diğer ayakkabıyı da fırlattı,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomanceAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...