“Yeter dedim Ali!” gürledi Ecem. Ali aşırı derecede kıskançlık yapıyordu.
“Sabahtan beri gözyaşı döküyorsun!”
“O benim çocukluk arkadaşım!” Ali sinirle elini saçının içinden geçirdi. Sevgilisi bütün gün ruh gibi gezmişti. Sanki aldatılmış gibi. Nasıl bu kadar etkiliyordu onu Efe? Yoksa hâlâ bir şeyler mi hissediyordu ona karşı?!
“Ali abartıyorsun. Bütün geceyi zehir ettin bana!” dedi bir yandan salonu toparlarken. Saat sabahın ikisinde Yağmur gelecekti çünkü. Ve belki de son kez göreceklerdi Efe’nin yüzünü. Bu düşünceyle yaşlar iyice boşaldı gözlerinden. Ali çılgınlıkla tekme attı koltuğa. Bütün geceleri zehir gibi geçmişti. Murat ve Ayça’nın atışmalarına gülse de yüreği kor gibi yanıyordu. Nasıl yanmasındı? Efe… Efe onun ilk aşkıydı her ne olursa olsun. Şimdi Ali’ye âşıktı belki de ama hayatında Efe ile daha çok vakit geçirmişti. İlk cezasını Efe ileyken almıştı mesela. İlk su savaşını onunla yapmıştı. Denizde boğulmaktan Efe kurtarmıştı onu. Her daim yanındaydı. Şimdi ise artık o arkadaşını göremeyeceği fikri boğazını sıkıyordu. Bütün geçmişini silmek değil de neydi bu? Yağmur kız olması sebebiyle daha yakındı belki Ecem’e ama en az onu kaybetmiş kadar üzülüyordu. Bu kez gerçekten kayıplardaydı belki de. Ama neden? Onsuz bir beş yılı daha kaldıramazdı. Efe onun destek kaynağıydı. O Yağmur gibi kandırmazdı kendisini. Bunu annesi ve babası ayrıldığında çok net bir şekilde göstermişti. Yağmur onunla ağlarken Efe kolundan tuttuğu gibi çocuk esirgeme yurduna götürmüştü onu,
“Bak!” diye bağırmıştı ona.
“Bak da şükret haline! Onların ne bir annesi var ne babası! Kimsesizler! Dayanakları yok şu koca hayatta! Ağlayarak kendini helak etmeyi kes ve kocaman olan bir taraflarını kaldır artık! Senin bir ailen var! Annen ve baban! Bizler! Bana bak seni moruk! Seni her kim bırakırsa bıraksın ben bırakmayacağım anladın mı?! Kurtuluşun olmaz benden ufaklık! Asla bırakmayacağım seni! Herkes bıraksın ben asla bırakmayacağım!” ardından sarılmıştı Ecem’e. Ve belki de o gün kendine getirmişti kızı. Ama nasıl sözdü bu? Kimsenin bırakmadığı kadar çok bırakmıştı onu Efe. Her seferinde geri dönmüştü belki ama hep bırakmıştı. Yine de umudu vardı. Efe asla bırakmazdı ki onu. Ne kadar zaman geçerse geçsin. 5 yıl… 10 yıl… Geri gelecekti elbet. Hep gelirdi… Daima gelirdi.
“Ecem, onu seviyor musun?” kafasına balyoz yemiş gibi oldu Ecem bir an.
“Tabi ki seviyorum! Çocukluk arkadaşım o benim!”
“O manada demedim! Âşık mısın ona!”
“Nasıl dersin bunu bana! Sana âşığım diyorum neresi anlaşılmıyor!”
“Neden ağlıyorsun o halde?!”
“O benim hayatımın her anında yanımda olan birisiydi nasıl ağlamam! Belki de saat iki de onun sonsuza dek gittiğini öğreneceğim!”
“Ben varım yetmez mi?”
“Biriyle bir geleceğe başlarken, diğeriyle geçmişini silemezsin Ali. Sen bana hep yetersin. Seninle yeni trilyonlarca anı yapacağız ama onunla trilyonlarca anı yaptık. Geçmişimi, anılarımı silmem, silemem… İlk krizimi onun yanında geçirdim ben! Beni krizimden çıkaranda oydu! Şimdi benden hepsini silip atmamı isteme!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomanceAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...