‘Hiç arama yok. Hiç mesaj da yok.’ Diye düşündü Yağmur. Sabahtan beri elinde telefonu çevirmekten telefonun dışı aşınmaya başlamıştı. Tekrar açtı ekran kilidini ve sonuç yine hüsran. Ne bir arama ne bir mesaj.
“Öküz herif. Aramıyor bile.” Diye homurdandı sinirle. Oysa bugün pazartesiydi. Kıvanç işe başlamıştı. Ona ilk gününde başarılar dilemek istiyor fakat gururuna yediremiyordu. En son ne demişti ona? ‘Ama sen hâlâ bundan utandığına göre değerim olmamalı!’ bunu demiş olamazdı. Eğer ki dediyse… Kıvanç neden peşinden gelip de değerli olduğunu söylememişti? Gerçekten değersiz miydi yani? Gözleri yeniden dolarken ayağa kalktı. Telefonunu sim kartına kadar söktü.
“Arasan da açamayacağım böylece! Sürün hödük herif!” ağlamak için sebebe ihtiyacı vardı. Bu yüzden dokunaklı, bol ağlamaklı ve mutsuz sonlu bir film seçti. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Nitekim, daha ilk sahnede esas oğlan esas kızı öptüğünde ‘Şuna bak nasıl aşkla öpüyor. Kim bilir başlarına neler gelecek? Ah zavallı âşıklar…’ diye düşünüp, bunu bahane ederek ağlamaya başladı. Filmin ortasında heyecandan ağlaması dursa da sonlara doğru olaylar baş gösterdiğinde ağlamadığı dakika kalmamıştı.
Bu sırada Kıvanç delirmekteydi. Babasının şirketinin adı duyulmuşlardan biri olduğunu biliyordu. Eski sükseleri hâlâ yerindeydi ‘Samur Holding’in. Başını AVM çalışmasından kaldırıp boynunu kıtlattı. İçi çok huzursuzdu. Yağmur’la saçma salak bir sebepten ötürü tartışmışlardı. Üstelik o andan beri konuşmamışlardı bile. Oğlan işlerinden dolayı fırsat bulamamıştı ki! Eline telefonu alıp, evirip çevirdi. ‘Ararsam ne tepki verir acaba? Ona değer vermediğimi düşünüyor olamaz!’ telefonu hırsla elinde çevirmeye devam etti.
“Aklımı bulandırıyorsun küçük cadı.” Dedi sinirle. Artık çizdiği o AVM planından yüzlerce kilometre uzaktaydı. Telefonda ‘Aşk’ ismi ve Yağmur’un numarası, ‘Aşk’ isminin hemen yanında Yağmur’un küçük bir resmi ve bu telefonu elinde tutan zavallı bir Kıvanç. Farkında olmadan AVM çiziminin kenarlarına ‘Küçük cadı’, ‘Baş belası’, ‘Ketçap prensesi’, ‘Gün ışığı’ ve ‘Yağmur’ gibi notlar düştüğünün gibi farkında değildi. ‘Arasam mı aramasam mı?’ tartışmasını sürdürüyordu hâlâ ki kapı açıldı. İçeri kumral bir kafa uzandı,
“Kıvanç?”
“Buyurun?” dedi Kıvanç kapı çalınmamasından rahatsız olarak.
“Tanımadın mı la beni?” dedi oğlan komik bir sesle. Kıvanç oğlana baktı merakla. Ardından gözleri şaşkınlıkla irileşti.
“Samet! Heyt be! Ne işin var oğlum senin burada!” diye kalkıp sarıldı adama. Tabi ki erkekçe bir sarılmaydı.
“Oğlum Samur Holding sahalara geri dönmüş! Amerika’larda ne işim var benim!” kahkaha attı Kıvanç. Samet, Kıvanç’ın babasının sağ kolunun oğluydu. Çocuklukları beraber geçmişti. Fakat üniversiteye geçerken Samur Holding’in kapatılmasının da etkisiyle babası Selim Bey, Samet’i eğitim için Amerika’ya yollamıştı. Yıllar sonra onu bu kadar değişmiş görmek, Kıvanç’a yaşlanmış olduklarını düşündürttü,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomanceAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...