Bütün hafta boyunca Kıvanç Yağmur’la ilgilenmiş ve ona yüzmeyi öğretmeye çalışmıştı. Ama sonuç maalesef berbattı. Yağmur kendi deyişiyle ‘öyle havalı havalı’ yüzemiyordu. Daha suyun altında nefesini bile tutamıyordu. Kıvanç onu böyle kabul ederek günlerini eğlenmekle geçirdi. Son gün akşamı Kıvanç’la Yağmur yine baş başa yemek yiyorlardı,
“Senin yüzünden ölüyordum!”
“Ne yaptım ben şimdi ya?”
“Sabah beni havuza attın!”
“Eee?”
“Ne kadar su yuttum senin haberin var mı?!”
“Yok.” Dedi ve kahkaha attı Kıvanç. O kadar yüksek çıkmıştı ki sesi bütün masalar Yağmur’la onun masasına döndü. Yağmur’un yüzü utançla kızardı,
“Senin yüzünden herkes bize baktı.” Diye kızdı Yağmur.
“Fena mı maviş göz herkes senin gibi bir komedi makinesini gördü.”
“Sensin komedi makinesi!”
“Sensin!”
“Sensin!” Tam o sırada Kıvanç’ın telefonu çaldı,
“Efendim. Evet. Tabi Nalan teyze. Hemen hazırlanırız. Görüşürüz.” ‘Ne oldu?’ dercesine kafasını salladı Yağmur.
“Hazırlanacakmışız. Teyzenlere gidiyoruz. Adı neydi?”
“Nesrin.”
“Tamamdır.” Tam bu sırada Yağmur’un da telefonu çaldı,
“Alo? Merhaba. Tabi. Ah üzgünüm. Ben gelemem. Yani İstanbul dışındayım, şehir dışında. Dönünce umarım yaparız. Evet. Görüşürüz.” Bu defa ‘ne oldu?’ diye soran Kıvanç’tı.
“Burak aradı. Buluşmak istiyormuş da. Bende şehir dışındayım dedim.” Kıvanç elindeki çatalı sıktı,
“E hadi kalk çimen göz. Toparlanalım.”
“Neden Burak’la beraber çıkmıyorsun ki tatile?” sinirle kalktı ve gitti Kıvanç. Yağmur yine ne olduğunu anlamamıştı. Kıvanç Yağmur’u kıskanmış mıydı? Hala bu duygunun ne olduğunu bilmiyordu fakat Burak’ı yine dövmek istiyordu.
Odalarına çıktıklarında Kıvanç hızlıca toparlandı. Yağmur ise… Onun toparlanması bir buçuk saat sürmüştü. Buraya iki bavulla gelmişti. Bir küçük, bir büyük. Bir de dağınıktı Yağmur. Özellikle kıyafetler konusunda. Yatağın altından bile tepilmiş üç bluz çıkmıştı. Toparlandıktan hemen sonra Yağmur annesiyle arabada otururken Kıvanç ve Mehmet Bey çıkış işlemlerini yaptılar. Nesrin teyzesinin evi de Antalya içindeydi zaten. Kocaman bir bahçeleri vardı. Çok geçmeden eve vardılar. Yağmur kuzeni Nur’u kucakladı. 5 yaşındaki bu ufaklık Yağmur’u; Yağmur da onu çok severdi. Birde Nur’un ağabeyi Melih vardı. Melih Yağmur ile aynı yaştaydı. Kucaklaştılar ve Kıvanç’ı herkesle tanıştırdılar. Yağmur’un gülen yüzünü görünce Kıvanç’ın siniri yine uçup gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomanceAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...