“Kıvanç!” gözü dönmüştü resmen.
“Kıvanç lütfen… Annen için…” diye mırıldandı Yağmur. Onun yakalarını bıraktığında tiksinir gibi baktı.
“Annem ne zaman çıkabilirmiş öğreneceğim.” Dedikten sonra çıktı odadan Kıvanç. Anıl Bey boğazını temizledi,
“Şirketi yeniden kuruyorum. Dün Cevdet’le konuştum. Bütün çalışanların geri dönebileceğini söyledi. Yani evet çalışacağım. Eğer şirkette çalışmak istersen kapım sana açık Ahmet. Kararını ver. Umarım anlamışsındır.”
“Yıllardır bu işe gönlümü verdim ben baba!”
“Bana baba deme!” Yağmur kendini çifte ateş arasında kalmış gibi hissediyordu. Ahmet sinirle ayağa fırladı,
“Hiçbir şeyinize ihtiyacım yok benim!” bağırışla içeriye geçtiğinde herkes ona şaşkınca baktı. Anıl Bey kalbini tuttuğunda herkes yanına koştu. Kısık kısık nefesleri arasında,
“İyiyim… Ben… İyiyim…” diye mırıldandı. Hemen onu oturttular koltuğa. Kıvanç içeri girdiğinde ortam sakinleşmişti,
“Bir-iki güne kadar çıkıyorsun sultanım.” Dedi hafif bir tebessümle. Annesinin elini tutup sıktı ve anlına öpücük kondurdu,
“Kıskanıyorum ama!” diye araya girdi Ayça ve annesine sonu gelmeyen öpücüklerini bahşetti. Odadakiler seslice gülerken Ayça sulu öpücüklere devam ediyordu,
“Burayı da öperim! Burayı da! Şurayı ağabeyim öpmüştü değil mi? Oh! Üstünü ben öptüm! Her tarafını ben öpeceğim! Sen benim annemsin!” dedi yalancıktan bir kıskanmayla. Herkes kahkaha atarken Kıvanç gülerek geri çekildi ve kolunu, yatak ucunda anne-kızı izleyen Yağmur’un beline dolayarak arkadan sarıldı. İki kolunu kızın önünde birleştirdi. Yağmur ellerini onun kolu üzerine koyduğunda huzuru hissetti.
***
“Bana gel.” Sinirli bakışlarla hazırlanmaya devam etti Yağmur. Bu Kıvanç sahiden odunun tekiydi. Nasıl bir mesajdı bu? En ufak bir duygu kırıntısından yoksun!
“Odun!” diye seslice söylendi ve üstüne tişörtünü geçirdi. Hayır onun sözünü falan dinlemek için gitmiyordu yanına. Aksine süründürmek, bağırmak, çağırmak için gidiyordu. Bu nasıl bir emir cümlesiydi! Çantasını omzuna atıp dışarı fırladı.
“Anne!”
“Efendim?”
“Ben çıkıyorum.”
“Nereye?”
“Kıvanç’a.”
“Tamam. Geç kalma.”
“Tamam.” Kız annesinin yanağına öpücük kondurup geri çekildi. Hızlıca merdivenleri inip bekleyen taksiye atladı. Tanıdık sokakları görmeye başladığında siniri daha da arttı Yağmur’un. Kapıyı resmen yumruklayarak çaldı. Fakat açan kişi şaşırmasına sebep olmuştu.
“Esma?” diyerek şaşkınlığını dile getirdi.
“Hoş geldin canım.”
“HADİSENE BE! GOL BE! HADİ BE!”
“OĞLUM VURSANA TOPA!”
“YOK AĞABEY İŞ YOK BU NASIL FUTBOLCU!” Yağmur bağırışlarla yerinden sıçradı. Esma onun bu haline kahkaha attı.
“Ben alıştım tatlım. Üç kez geldikten sonra alışıyorsun.” Dedi gülerek. Yağmur içeriye girdi ve salonda kurulmuş olan üçlüye baktı. Hepsinin üstünde Fenerbahçe formaları, atkıları ve şapkaları vardı. Yağmur yüzünü buruşturdu. O Galatasaraylıydı. Ve Kıvanç’a siniri hâlâ geçmemişti. Çantasını ve montunu portmantoya astıktan sonra eline geçirdiği yastıkla Kıvanç’ın yanına koştu,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomanceAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...