Silaggmmlarrrrrrr! Farkındayım gençlik dövceniz beni hala birleştirmedim diye nihahaha çok kötüyüm :D Timam sustum! Önceliklen çok az kaldı gibi bir müjde veriyorum size. Ahmet'in olayını bilmeyen kalmamıştır herhalde. Neysem. Beklemede kalın diyorum ve yorumcuklarla oycuklarınızı bekliyorum.
Sizleri çoooook seviyorum
İyi okumalarrrrrrr!
Multimedia: Kıvanç! BU ARADA YAĞMUR'UMUZU TAYLOR SWİFT OLARAK DEĞİŞTİREYİM Mİ? SİZ KARAR VERİN LÜTFEN EVET YA DA HAYIR BİLE OLSA YAZIN ÇÜNKÜ KARAKTERİMİZ YANLIŞŞŞ!
“Ne demek. Hadi artık Lunaparka gitmiyor muyuz?” evet fuarın hemen yanında lunapark vardı. Sevinçle koşmaya başladı Yağmur. Kombine bilet aldılar ve önlerine ne çıkarsa bindiler. En son Thumble adında şeye gelmişlerdi. Yağmur pek korkmazdı lunapark oyunlarında ama itiraf etmeliydi ki bundan korkmuştu. Yuvarlak simit gibi bir şeyin çevresine diziliyordu herkes. Kilitler bağlandıktan sonra dönmeye başlıyordunuz ve hoop yukarıda baş aşağı duruyorsunuz. Kıvanç da Melih de binecek olunca Yağmur’da atladı aralarına. Annesi telaşlanmıştı. O kızının aksine korkardı böyle şeylerden. Yağmur’u aralarına almalarını tembihledi. Ve makine çalıştı. Yağmur boğazını kopartırcasına çığlıklar atıyordu. İncecik bedeni baş aşağı olduğunda kalçasının kalkmasına sebebiyet veriyordu. Buda ondaki düşme korkusunu arttırıyordu. Kıvanç onun korkmuş ifadesini gördüğünde bir elini bırakıp Yağmur’un eline kenetledi. Bu hareketi sorgulayacak durumda değildi Yağmur. Onun eli rahatlamasını sağlamıştı. İndiklerinde ikisi birden çığlık attılar bir kez daha. Ama Melih konuşmuyordu. Belki de aralarında en korkusuz olan pısırıp kalmıştı. Onun bu haline kahkahalarla güldükten sonra yemek yemek için lunaparktan çıktılar. Herkes ellerine kumpirlerini aldı ve deniz karşısında yemeye başladılar. Yağmur,
“Teşekkür ederim.” Diye mırıldandı,
“Ne için?” dedi Kıvanç sırıtarak. Evet ve evet. Onu kızdırmayı seviyordu,
“Biliyorsun.”
“Neyi?”
“Ya elimi tuttun ya!”
“Hıı şu konu.”
“Evet.”
“Önemli değil.” Gülümseyip yemeye devam ettiler. Yemekten hemen sonra da yola çıktılar zaten. Saat zaten on iki olmuştu. Eve gidince herkes günün yorgunluğunu çıkarmak istercesine yataklara gitmişlerdi. Zaten çok yorucu bir gündü.
Bir gün dinlenme molası verdikten sonra artık eve dönme vakti gelmişti. Çocuklar kondular arabaya. Nur sağ olsun ağlayınca hepsinin gözler açıldı.
“Bir dahakine sen geliyorsun tamam mı?” sözleri eşliğinde vedalaşma bitti ve herkes arabasına bindi. Nesrin Hanım’ın attığı su arka camla buluştu. Baba, Mehmet Bey keyifle gülerken konuştu,
“Şu baldızda bir türlü öğrenemedi şu suyu yere atmayı. Hep arabaya denk getiriyor.” Bunun üzerine Nalan Hanım da güldü. Kıvanç ve Yağmur ise dünün verdiği yorgunlukla gözlerini kapattılar. Sabaha kadar uyumak istemeyen Nur’la uğraşmışlardı. Lunaparktan bir sonraki gün evde kalıp dinlenmelerine rağmen Nur sağ olsun onları öldürmüştü yorgunluktan. Kıvanç Yağmur’un görünce başını alıp dizine yaklaştırdı,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Baş Belası*
RomansAşk bu kadar saf olabilir miydi gerçekten? Peki ya yolları kesişen iki genç bu dünyaya karşı el ele mücadele edebilir miydi? Yağmur ruhu çocuk kalmış, 21 yaşındaki sakar bir şirineydi sadece... Kıvanç ise ukalalığının altına sevecenlik gizlenmiş 24...