BİRİNCİ BÖLÜM

576 149 122
                                    

Yağmurlu bir geceydi. O gece yağmur damlaları adeta çatıya düşmandı. Gökyüzündeki şimşekler bu savaşı bir sahne ışığı gibi aydınlatıyordu. Sanki dünyanın tüm kasveti orada toplanmış, doğayla bir gösteri halindeydi. Küçük kasabanın iki katlı müstakil evinde sönük bir ışık belirdi. Okumaktan çökmüş gözlerini o geceye aralayan kır saçlı, kır sakallı, orta yaşlı adam yağmur damlalarının arsız savaşına artık daha iyi tanık oluyordu. Kucağına düşmüş kalın kitabı tek eliyle kaldırıp yanındaki sehpaya koydu. Yıllardır kullandığı sehpa acıyla inleyerek sağa sola sallandı. Adam yatağından yavaşça kalktı ve yatak odasından çıktı. İlk gördüğü karşısındaki eski kanepede oturan karısıydı. Siyah saçları beline kadar uzanan, çökük yeşil gözleriyle her zaman sert bakan alımlı bir kadındı. Sert bakışları her zaman boş görünürdü. Sanki o küçük başında hiçbir şey olmuyormuş gibi anlamsız ve bomboş. Adam, karısının  dudaklarını aralayıp bir kelime bir şey söylemesi için ona bakmaya devam etti. Kadın yeşil gözlerini bir süre üstünde dolaştırdıktan sonra bakışlarını yağmur damlalarına çevirdi. Adam sabırla onu izlerken karısı cebinden bir sigarasını çıkardı ve dudaklarının arasına koyarak yavaşça yaktı. Yıllardır olduğu gibi şimdi de bakışlarını adamı bulmuyordu. Bulsa da o donuk bakışları,sanki adamın orda değilmiş gibi hissetmesine sebep oluyordu. Yoksa yanında yok muyum sorusunu çok zaman taşımıştı aklında. Ama ne düşünse, ne yapsa çare bulamadı. Sigaranın kokusundan homurdanarak evden çıkan adam yanına neden bir şemsiye almadığını sorgulamadan yavaş adımlarla yürümeye başladı. Düşündüğü soruların cevabını bulabilmesi için bazen yağmurda ıslanmak, belki de soruların artık kafasını kurcalamaması için hayatın her zerresinden keyif almaya çalışmak lazımdı.

Karısıyla bir iletişimi yoktu. Artık kendisinin farkında bile değildi. Mecbur kalmadıkça konuşmaz hatta yemek yemez, su içmezdi. Evinde duran biblodan farksızdı. Adam da kendisini işine adamıştı. Adımlarını iyice yavaşlatarak durdu. Karşısında gördüğü perişan olmuş kızıyla bir süre adım atamadı. Kız bakışlarını hemen kaçırarak eve doğru hızla adımlarla yürümeye başladı. Artık aşk, romantizm ve hatta iletişimle işi yoktu. Bu durumu kendisi atlatmış olsa bile kızına yansıdığının farkındaydı. Ama kızına tek kelime edemiyordu. Yıllardır bu böyle sürüp giderdi. Kızı annesinden bile umudu kesmemişti ama adama tek kelime etmiyordu. Adam bazen ölüp gitse arkasından üzülmemelerinden korkuyordu. Tabi artık içlerinde duygu denen bir şey kaldıysa..

Kızı Bediz'in annesine çoğu kez yalvardığı geldi aklına. Psikiyatriste götürmek için onca uğraş verdiğini fakat Gülru'nun tek kelime etmediğini. Gülru Karaman. Yıllardır insanlarla tek kelime etmeyen biblo. Bir hiçin peşinden koşturan kızı Bediz Karaman. Boş bakışlar, boş ilişkiler ve bölünmüş bir aile.

Adam, Arslan Karaman, düşünceleriyle boğuşurken evden ne kadar uzaklaşmış olduğunu fark etti. Daha sonra iş arkadaşı Ahmet'in dediklerini hatırladı.

''Bu akşamdan itibaren evden çıkmak çok tehlikeli. Kimseye hiçbir şey söylememeliyiz. Sadece tek önemli şey var: sevdiklerimizi korumalıyız.''

İyi bir baba olmadığının farkındaydı ama en azından Bediz'e bugün dışarı çıkmaması gerektiğini söyleyebilirdi. İçindeki pişmanlık hissiyle adımlarını çevirdi ve gördüğü şeyle evine doğru koşmaya başladı. Hızlı ve neredeyse görünmez olması gerekiyordu. Nefes nefese koşarken artık yaşlandığını fark etti. O şey arkasından gelirken oracıkta öleceğini düşündü. Ama ailesi ölümüne üzülmez diye korkmadı. Ailesini koruyamamaktan korktu. Ne kadar laf söylese de o an onlara ne kadar değer verdiğini anladı. Onca yıl sonra... Arkasındakiyle arasına fark koyduğunda evine geldiğini gördü. Anahtarını hızla cebinden çıkartarak kapının kilidini açtı. Karısı oturduğu yerden neredeyse hiç kalkmadığı için hep yanında anahtarıyla gezerdi. Salona koşar adımlarla girdi ve Gülru'nun hala pencereden yağmuru izlediğini gördü.

AŞK İSTİLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin