"Neyse, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Şu tezi de hazırlayıp verdim mi. Gerisi kolay, sınavda çok zorlanacağımı sanmıyorum.
Siminim bana anlayışla yaklaşıyor. Onu ne kadar çok sevdiğimi biliyor."
"Aman aman Allah ayırmasın. Ne diyorsun bu işe, yetişebilecek misin?"
"Giray abiyle konuşayım, biraz denerim, olmadı yine hafta sonu gelirim kabul ederse tabi.
Asıl sen tek başına kalacaksın diye üzülürüm. Gecenin bir yarısı, tehlikeli be kanka".
"Oğlum, iki yıldır dövüş dersleri alıyoruz her halde, boşuna mı. Böyle günler için. "
Belli etmemeye çalıştım, ama baya canım sıkıldı. Gerçekten, devamlı iş Mert'in kaldıra bileceği şey değildi.
Ben de çok yalnız kalacaktım. Bardaki çocuklarla da iyi geçiniyordum, ama kankim gibi olamazlardı .
Eve vardığımda saat neredeyse 6 ya geliyordu. Babamın beni götürmeyeceğini düşünerek ,duş bile almadan dişlerimi fırçalayıp, pijamamı giydim ve yattım.
İki saat uyku bana yeter. Babama o kadar işi bırakamam yardım ettiğimde kendi vicdanımı biraz olsun rahatlatıyorum.
"Kınalı kuzum, kahvaltın hazır. Benimle gelecek misin?"
"Tabi ki, hemen iniyorum."
Acele duşumu alıp indiğimde, her zamanki çayın muhteşem kokusu, burnuma dans ederek girdi.
Babam, öğlen yemeklerimizi kaplara koyup sepeti hazırlamıştı bile.
"Çay, kahve şeker, bardaklarımız. Başka bir şey var mı kuzum."
" Sen hazırlarsın da, eksik olur mu! Salih Usta."
Hafize ye bindiğimizde ikinci kontrollerde yapılmıştı. Hafize'nin radyosunu açtığımda,
Adele, "Rolling in the Deep"diyordu.
Gözlerim sulanmaya başladığında hemen kanalı değiştirdim.
"Love Me Like You Do" Ellie Goulding 'in güzel sesinden dinlemeye başladığımda artık hiç bir şey umurumda değildi.
Hafizeyi kenara çekip, direksiyona başımı koyup, hıçkırıklarla ağlamaya başladım.
Babamın sakinleştirici sesi ve şefkatli dokunuşlarıyla kendimi toparlayıp, radyoyu kapattım.
Tüm yolu sessizlik içinde geçtik. Eve girdiğimizde de konuşmadık. Bu nasıl bir insandı, hiç yargılamayan, sorularla bunaltmayan ve verdiğin le yetinen.
Benim babam gerçekten melekti.
Acaba, onun kanından, canından olsam da, böylemi davranırdı. Bence, gerçek babalar bu kadar anlayışlı olamazlar ve kızlarını bu kadar sevemezler gibi geliyor!
"Kahve içer misin kuzum?"
"Onu da bırak, ağlak kızın yapsın."
Gülümsemesi içimi ısıttı. Önce salonun bahçeye açılan kapılarını açıp güzelim Mayıs havasının içeri dolmasını sağladım.
Sonra, o koca yürekli kocaman adama ıslak ve şapırtılı bir öpücük verip, su ısıtıcıyı çalıştırdım.
Evin güzelliklerinden biride her şeyin salonda olması. Girişteki yukarı kıvrılan merdivenleri saymazsak, mutfak açık, ortada sadece masa olarak da kullanılan uzun tezgah ve U şeklindeki diğer tezgah var.
Önü boydan boya, bahçeye bakan pencereyle kaplı. Onun üzerinde ise eviye, ocak, aspiratör. Son derece kullanışlı ve sade diye düşündüm.
Kap kacak dolapları o kadar ustalıkla yapılmıştı ki, duvarla bütünleşmiş gibiydi.
Sepetten bardaklarımızı çıkarıp kahvelerimizi hazırladığımda, babam dikkatle beni izliyordu.
"Ne? Gerçekten iyiyim. Bir anlık delilik. Geldi geçti, meraklanma canımın içi. Çalışmaya başladığımda daha iyi olacağım söz."
Tulumumu giydim, telefonumdan Borusan klasik radyoyu açıp, kulaklığımı kulağıma taktım, bulut zaten saçlarımı sakladı.
Koruyucu gözlüklerimi taktıktan sonra çakı gibi hazırım.
Ruloyu alıp boyaya başladığımda dünyayla irtibatımı kesmiştim. İşim bitene kadar da irtibat kurmaya hazır olmadığımı babam bildiği için yüzündeki, -ne halin varsa gör- ifadesiyle dışarı çıktığını göz ucuyla görmüştüm.
Biri beni dürttü mü? Yok, bana öyle geldi. Yooo yine dürtüldüm. Kulaklığı çıkardığımda tok bir ses,
"Heyyy, sağır mısın, o kadar yüksek sesle dinlenir mi bu meret, on dakikadır sana sesleniyorum ufaklık."
Şöyle, yukarıdan aşağı adamı süzdüm, ama benim rulonun sapından bile uzundu sırık. Eh fenada değildi, hatta yakışıklı bile sayılırdı. Aman bana ne ya.
"Çatı için geldiysen, babam dışarıda, onunla konuş benle işin yok.
Şimdi çekil de işimi bitireyim. Hem sende fazla oyalanmadan hemen işe başla. "
İşime geri döneceğim, ama adam rahat bırakmıyor, kolumu çekiştirip duruyor. İyice atarlandım,
"Bak, sırık, bir daha bana dokunursan fena olur, git başımdan da işimi bitireyim."
"Ufaklığı bak ,minicik boyu var türlü türlü huyu var. Oğlum bak çocuk falan dinlemem, tepelerim ha."
Daha lafını bitirmesine fırsat vermeden, bir alçak tekme, eğilince bir kafa ve daha neye uğradığını anlamadan çeneye bir yumruk sırık nakavt.
Öyle keyiflendim, ki bulutu kafamdan çıkarıp saçlarımı savurdum ve ellerim belimde muzaffer bir edayla gülmeye başladım.
Keşke, suratındaki şaşkınlığı telefonuma kaydedip ileride canım sıkıldıkça bakıp bakıp gülseydim.
Birden, ayaklarım yerden kesildi ve popomun üzerine düştüğümde, gülme sırası ona gelmişti.
Tam küfrü basıyordum ki, babam, "Ne oluyor burada ,bu gürültüde neyin nesi?" diyerek yanıma geldi.
*Off baba ya, ne güzel pataklayacaktım bu sırığı, sende neden geldin şimdi.*
"Çatı için geldi, bu gürültü tanışma faslı babacığım."
"Ne çatısı kızım, bu Rıza bey, evin sahibi. "
Şaşırma sırası bana gelmişti, ama altta kalır mıyım hiç.
"Kendini tanıtmadı ve bana dokundu," dediğim anda babam,
"Yoksa vurdun mu?"
"Yok canım, azcık okşadım, ama oda fena değildi."
"Ah kınalı kuzum, şu huyundan bir vazgeçsen. Kusura bakmayın Rıza bey, bu benim kızım Mercan, kendisine dokunulmasından pek hoşlanmaz da. Tekrar özür dilerim."
"Dur, dur bakalım babam. Sen neden özür diliyorsun ki! Asıl özür dilemesi gereken bu, sırı .. Rıza bey, öyle herkesi hayvan dürter gibi dürtmemeli."
"Neyse, tanışma faslı bittiyse, evi dolaşıp bir şeylere ihtiyacınız var mı diye bakmaya geldim.
Sanırım on gün sonra bitirmek üzere konuşmuştunuz Turgut amcayla. Ev bitince hemen taşınmak istiyorum da."
"Siz meraklanmayın, süre sonunda ev hazır olur. Özellikle istediğiniz bir değişiklik var mı? Yoksa listedeki gibi devam mı edelim?"
Şunlara bak ya, sanki ben burada değilmişim gibi konuşuyorlar. İnsan bir sorar siz ne düşünüyorsunuz. Bu işleri siz daha iyi bilirsiniz falan diye.
Sırık bey, bana bakarak, "Kızınız bu işlerden anlıyor galiba, belki onun bazı yaratıcı fikirleri vardır, paylaşırsa sevinirim."
Adam resmen içimi okudu ya. Adam falan diyorum, ama fena parça değil. Keşke daha önce karşılaşsaydım!