BULUT ve HAFİZE ?

339 13 5
                                    


                                                                                        HAFİZE   

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                                                                        HAFİZE   

Sabahları, hiç bir zaman, mızmızlanarak uyanmadım. En mutsuz olduğum zamanlarda bile seslenildiğinde hemen uyanıp kalktım. 

Gülerek mi, hayır.

"Mercaaannn, hadi kızım, geç kalmayalım. Daha ilk günden mahcup olmak istemeyiz değil mi kınalı kuzum."

"Tamam babacığım, duş alıp geliyorum." 

Babamı bekletmek en son isteyeceğim şey. Yaşama sebebim, babama olan sevgim.

 Zaten, hayatta, birbirimizden başka da kimsemiz yok.

Aşağıya indiğimde, her zaman ki gibi çayın taze kokusunu içime çektim, babamın yanağına da ıslak  ve şapırtılı bir öpücük kondurdum.

"Canım, erken seslenseydin de  ben kalkıp, sana kahvaltı hazırlasaydım keşke.

Bir günde, sen kız sefası sür, böyle utanıyorum ama!"

"Hadi hadi gevezeliği bırak. Öğlen içinde sandviç hazırlayalım, bu gün yoğun geçecek.

Hem, sen kaçta yattın bakalım dün gece? Geldiğini duymadım."

"Seni uyandırmamak için bacadan girdim. Sanırım sabaha karşıydı, saate tam bakmadım.

 Önce Mert'i bıraktım.  Imm beş gibiydi belki."

"Birde- bende geleceğim- diye tutturuyorsun. Kızım uyu dinlen biraz.

Hem senin gece işine ihtiyacın mı  var ki! Haftanın 3 günü  o barda  çalışıyorsun."

"Bir tanem, sen kafaya takma bunları,  idare ediyorum. Çocuk muyum, tamı tamına 22 yaşındayım, karta bile kaçtım.

Mert' i yalnız bırakamam. Sonra" kanki beni atlattın," diye başımın etini yer valla."

Saçlarımı sıkı bir topuz yaparak bulutun içine tıktım. Bulut mu?*Kasketim*. Ona bu adı verdim, başımın üzerinde bana güç verecek bir şey olsun istedim.

Hem de başımı ağrıtmasın. Asıl önemlisi kırmızı saçlarımı saklamak.

 Çillerimi, kaşlarımın ve kirpiklerimin kızıllığını saklayamıyorum, ama saçlarım kadar dikkat çekmiyorlar. 

Benim Hafizeyle  yola koyulduk. *Hafize mi?*  Doğru, yani kendisi 1984 model bir T3 Volkswagen. Babam, eskiyi sevdiğimi bildiğinden liseden mezun olduğum yıl almıştı.

Ah ne maceralarımız var onunla. 

"Tüm malzemeyi aldık değil mi? Ben kontrol ettim, ama birde sen baksaydın kuzum."

"Tamam babam, meraklanma unuttuğumuz olursa, bir koşu eve gelir alırız."

"Kızım, şehir dışına çıkıyoruz. Sen dalgamı geçiyorsun!"

"Hı hı.... babacım,"* dalga geçilir mi babayla ne ayıp!*

"Bana bak, çıkarırım bulutu kafandan görürsün. Seni böyle neşeli, hayat dolu görünce mutluluktan uçasım  geliyor kuzum.

2 yıldır doğru dürüst konuştuğunu bile duymamıştım. Bu terapist daha iyi değil mi?"

"Aaaa, bak, geldik bile,  gördün mü birde uzak diyordun."

"Anlaşıldı, konu kapandı. Yeter ki, sen susma, bende soru sormam, her zamanki gibi."

"Biz ,evin tadilatı için gelmiştik. Rıza bey sizi bilgilendireceğini söylemişti."

"Evet, siz Salih usta olmalısınız. Anahtarları alın. Bir ihtiyaç olursa beni diafondan arayın.

 Ben, burada kalıyorum zaten, hatta kapıyı kapatıp sizinle gelebilirim."

"Sağ olun biz yolu buluruz. Bu gün, daha çok keşif ve ufak tefek tadilatla geçer. Belki yarın boya işlerine başlarız. Nasıl olsa daha 10 gün buradayız."

Babamın bekçiyle vedalaşması hiç bitmeyecek sandım. Bu nasıl yazlık ev yahu!

Ben burada 7 iklim,100 yıl yaşarım.  Bahçe kapısından *Ama ne bahçe, kapısı sur mübarek* girince Hafize'yi sağ tarafa, okla yönlendirilmiş park alanına bırakıp, Hafize ye,

 "hayatında böyle park gördün mü kız," diye sorduğumda kıkırdadığını duydum.

İnanın duydum. Babam, evin kapısını açıp içeri girdiğinde, bana seslenmeseydi saatlerce bahçede kalabilirdim.

Eve, iki basamak merdivenle çıkılıyor ve büyük bir sundurması var. Offf, iki sallanan koltuk bir minik masa. Aman bana ne, ya üfff neyse ne!

İçeri girdiğimde, şaşkınlıktan dona kaldım. Asıl mekan orasıymış meğer, dışarısı reklamlar.

Salonda tek duvar var. O, da taştan. Kapının tam karşısı, boydan boya cam kaplı ve asıl bahçeye sürgülü cam kapıyla çıkılıyor.

Bu evde kimse yaşamıyorsa bu bahçe nasıl bu kadar bakımlı oluyor. Eğer seyredilmezse, yaşanmazsa neye yarar ki bakım!

Çok parası olmak böyle bir şey her halde. Al kullanma, al beklesin, benim kafam bunlara çalışmaz. Ben yaşayan şeyleri seviyorum.

Beni yine babam kendime getirdi. Oysa ne hayaller kurup, ne güzel ağlanır bu evde.

Tam da içimdeki acıyı dindirecek bir yer burası. Hem ağla, hem gül, hem huzur bul.

"Hadi, gel de eşyaları ortaya çekip üstlerini kapatalım. Naylonları aldın değil mi?"

"Yoooo, sen alacaksın diye ben ilgilenmedim bile."

"Mercaann, beni dellendirme  kuzum, hadi bir koşu arabadan alda gel."

"Aman baba hiç şakaya gelmiyorsun ya.. tamam hemen geliyor."

"Al bakalım babacık. Ama bir şartım var."

"Eee, yine uygunsuz bir şey istersin sen şimdi."

"Yok valla değil, bu salonun asma tavanını ben boyayayım. Zaten boyanacak fazla bir yer yok.

Bir girişteki niş ve onun duvarı var. Baba ne güzel ev değil mi? Detaylar harika kesin buraya kadın eli değmiş."

"Nedenmiş, küçük hanım, erkekler hep kalas mı oluyor, senin tabirinle."

"Erkeklere, yakıştırılan aşağılık, kelimelerin tümünü taşıyan bir kişi tanıyorum zaten, unuttun mu babacığım...."

"Tamam, tavanı ve geri kalan boyanacak yerleri boya, salon sana ait. 

Ben yukarı çıkıp kontrollerimi yapayım. Seslenince gel ki yukarıdaki eşyaları da kapatalım."

Kollarımı açıp kendi etrafımda döndüm. "Hey tavan, artık bana aitsin, bittin sen tavan."

Hafize'nin yükünü hafifletip, eşyaların üzerini kapatacağımız naylonları aldım.

 * Çoğunlukla laylon der babamı güldürürüm.*

ASKIDA KALAN RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin