SALİH USTA 10

84 8 0
                                    


SALİH USTA ANLATMAYA DEVAM EDİYOR.

"Bir yılın sonunda, - karıma gerçekten aşık olmuştum- ondan ona benzeyen bir kızım olsun istiyordum. 

Doktorlara gidip neden çocuğumuzun olmadığını araştırmaya karar verdiğimde, karım devamlı itiraz ediyor ,"ben daha çocuk istemiyorum "diyordu.

Neyse, önce ben gideyim dedim ve tüm tahliller sonucu, çocuğumun olmayacağını öğrendim.

Nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığımı anlatamam. Benin gibi çocuk delisi bir adamın çocuğu olmayacaktı.

Bir süre sonra anamın da ısrarı ile yuvalara müracaat edip evlat edinmek istediğimizi bildirdik. Gerekli formlar, imzalar falan, bilirsin bir dolu formalite. 

-Gerçi bence hepsi çok gerekli. uğurlusu var, uğursuzu var ,sabi bu öyle her önüne gelene emanet edilir mi!-

"Şey, pardon ,nasıl yani, şimdi Mercan sizin öz kızınız değil mi? Ben, aranızda çok özel bir bağ olduğunu düşünmüştüm.

Bununda baba ve kızın düşkünlüğü olarak adlandırmıştım. Oysa bu gerçekten çok özel bir sevgiymiş. Mercan çok şanslı bir insan."

"Olur mu öyle şey, asıl ben çok şanslı bir babayım. Bakın daha anlatacaklarım bitmedi. Dinleyin de ne kadar şanslı bir baba olduğumu o zaman anlayın."

"Karım tüm bu süreç boyunca öyle isteksiz öyle hırçın ki sorma. Bir ara o çok sevdiğim karımı, anasının evine göndermeyi bile düşündüm.

Hem anamı, hem beni canımızdan bezdirmişti. Bu arada kalp krizi sonucu babamı kaybettiğimiz için anamı yanımıza almıştım.

Aradan ne kadar geçti hatırlamıyorum, yuvadan gelip evimizi, gelirimizi, çevremizi falan araştırdılar. 

Ve beklediğim mutlu haber geldi . Evlat edinilmeyi bekleyen, iki kız bebek olduğunu söylediler.-Benim, zorlamamla-  Karımı da alıp gittim.

Biri altı aylık, biri sekiz aylık iki bebeğin odasına girdiğimde, gözlerim hemen Mercanımı gördü. Öyle ki, bir an, göz göze geldik bana güldü. 

Yanağındaki gamzelerine aşık oldum kızımın. Kucağıma aldığımda saçlarını gördüm. Aynı, fırçanın kılları gibi dik dik ve havuç rengi. 

İşte, o zaman, kızım hayatımın merkezine oturdu, adını Mercan koymak istediğimi karıma söylediğimde, 

"bana ne ya, senin kızın, sen koy adını da. Ben çocuk sevmem bunu biliyorsun," dedi.

İşlemleri tamamlayıp, kızımı eve getirdiğimde mutluluktan uçuyordum. Birden, sekiz aylık bir kız babası olmuştum.

Anamla ikimiz, kızımın odasını zaten hazırlamıştık. Ben pek anlamadığım için gündüzleri bakıcıyla birlikte anam geceleri de ben bakıyordum kızıma. 

Biliyor musun!  Mercanım, konuşmaya ilk başladığında baba dedi ve hep baba diye ağladı. Zaten anasının ona bir hayrı yoktu.

Kızım dört yaşına geldiğinde bana göre tam bir afet olmuştu. O cilveler, o diller işten eve gelmeyi dört gözle bekler olmuştum.

Bu arada karım, artık çekilmez derecede huysuz ve kaprisli olmuştu. Durmadan bana "ben zaten seni severek evlenmedim ki paran var diye beni sana verdiler,"  v.b gibi daha aşağılayıcı laflar söylemeye başlamıştı.

Evdeki huzur kaybolmaya, anam ve kızım mutsuz olmaya başlamıştı. Ama karımı hala seviyordum, onun, bir gün düzeleceğini beni de kızımızı da benimseyeceğini düşünecek kadar da aptalmışım.

"Bir gün anam iş yerine telefon etti, "hemen eve gelmen gerek," dediğinde kızıma bir şey oldu diye ödüm koptu. 

Gürol'u arayıp eve gideceğimi söyleyeceğim, ama ortağım yok, kasayı da kimseye emanet edemiyorum.

Çocuklardan biri çağırıp sorduğumda, "Usta bu gün Gürol abiyi görmedik," dedi.

Anamı arayıp, kızımın iyi olduğunu öğrendiğimde içim rahatladı, " Akşam anca gelebilirim kasayı bırakacak kimse yok" dedim.

Akşamı zor ettim . Anam, öyle önemli bir şey olmasa aramaz beni, bilir işimi bırakmayacağımı.

Kızım, her zamanki gibi kucağıma sıçrayıp, yanağıma ıslak bir öpücük koyarak, "Anne gitti," dedi.

Anama baktığımda kaş göz işareti ile sonra dedi. Hiç bir şey olmamış gibi yemeğimizi yiyip, Mercanıma masalını okuyup, uyuttuktan sonra aşağıya indiğimde anam elimdeki mektubu bana uzattı.

"Al, karın bırakmış. Odada ne kadar takı ve giysisi varsa toplayıp gitmiş. Ne yazdığını bana da söyle meraklandım.

Sabah sen gidince çıktı zahar, ben kalkıp kahvaltı hazırlarken uyuyor sandım. Hatta kuzuma da "Ses etme anne uyuyor," diye tembih ettim."

O, zamanda bu evde oturuyoruz. Yukarı koşup, odama kapandım. Mektubu okudukça hırslandım, kendime devamlı küfür ettim, insan nasıl bu kadar kör ve sağır olabiliyormuş inan şaşırdım.

Meğer benim ortakla, dostum dediğim adamla, bir yıldır ilişkisi varmış. Ben kızımla kör olduğum için, hiç bir şeyim farkına varmamışım .

Bir de, seviyoruz ya, onu mutlu etmek için bir dediğini iki etmiyoruz ya, meğerse, hanımefendiyi mutlu eden başkaları da varmış.

Hele dostum dediğim adamın şerefsizliği! O daha bir koyuyor insana. Neyse, kendimi toparlamam sekiz ayımı aldı.

Bir akşam, yine, evde demleniyor, ut çalıyor, kendimi kahrediyorum. Mercanım geldi, elimi tuttu, minnacık elleriyle okşayarak, 

"Babam, biz sana bakayız. Annem gitti diye neden bu kaday  üzülüyoysun.

Ben, sabahları sana çay yapayım, evi de temizleyim. İşteysen akşamlayı maşalda okuma. Ama ne oluy öyle suyatını yamultma ben seni çok seveyim."

O zaman, yaptığımın hata olduğunu, kızımın ne kadar üzüldüğünü anladım. Anamda oturduğu yerden,

"Her sabah senin yatağına yatıp, yastığını seviyor ,"Üzülme babam," diye mırıldanıyor, sonra aşağıya iniyor," 

deyince, gerçek mutluluğun kızım ve anamın yanında olduğunu anlayıp, onlara daha çok zaman ayırmak için işi küçülttüm.

Ekonomik krizde vardı, Sokağın sonundaki küçük dükkanı açıp her gün, kızımla, gidip açtık, akşam kızımla kapattık.

Bu arada tüm esnafın gözdesi oldu. İlkokula başladığında yanında oturan Fırat la sıkı bir arkadaşlık başlattılar.

Fırat annesiyle oturan, -babası onları bir yıl önce terk etmiş- İyi huylu munis bir çocuktu. Bizim iki sokak aşağımızda oturuyorlardı.

Okul çıkışı, anam onları bize alıyor, yedirip, içiriyor, iş dönüşü anasına teslim ediyordu. İlk ,orta, lise böyle geçti, kendimize bir düzen kurmuş, hani derler ya, mutlu mesut yaşıyorduk.

Mercanım, ilk okulda sınıf atladığı için hep yaşıtlarından önde oldu. Zaten, Fırat la da o yüzden aynı sınıfa düştüler.

Liseyi bitirdiği yıl anamı kaybettik. İşte o zaman gerçekten kızım, çok yıkıldı ve bana daha çok bağlandı. Devamlı,

" Babam, ne olur, kendine iyi bak, sana bir şey olursa, gelip mezarında koynuna yatarım," demeye başladı.

ASKIDA KALAN RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin