ÜÇ AY SONRA:
Telefon numaramı değiştirdim ve Rızayı aramadım. Galiba o da kızlara böyle davranıyordu. Kim bilir, Tanrı onu benimle cezalandırıyor olabilir! Kaç kızın ahını aldı sırık. Off gerçekten saçmalıyorum bazen.
Geldikten bir hafta sonra, Lorenzo ile resmi nikahımız kıyılmış, resmen İtalyan vatandaşı olmuştum.
Onun evinde kalmam için ısrar edince, eh kapris yapmanın bir anlamı yok. Adam kocaman bir evde oturuyor.
Eğer istemezsek bir gün boyunca evin içinde karşılaşamazsınız. Yani öyle bir ev.
"Ben ,Matteo ile birlikte galerinin üzerindeki süit dairede kalıyorum, ev tamamen senin. Arada uğrar seni yoklarım."
Ha, bu arada ikisinin yönettiği kocaman bir sanat galerileri var. Lorenzo, sanat tarihi üzerine doktora yapmış, bu konuya çok hakim.
Matteo da, işletme okumuş eh daha ne olsun. Bir gün galeriyi gezdim. Küçük dilimi yutacaktım neredeyse.
Teknik olarak anlamasam da, orada gördüğüm resimler, heykeller beni benden aldı.
"Bunları satmaya nasıl kıyıyorsunuz bunlar harika şeyler!"
Lorenzo kahkahayı bastı, hatta Matteo bile tebessüm etti.
Nikahtan sonra, Ela'nın ısrarı üzerine onların evinde hep birlikte yemek yedik. Beni yeni evime bırakırlarken,
"Matteo seninle konuşmak istediğim bir konu var, lütfen, içeri gelir misiniz. Size, kahve ikram ederim.
Kendi eviniz gibi çekinmeyin buyurun"
Lorenzo, bir an arkadaşına baktı ve Matteo,
"Evet, bir kahveye hayır demeyiz "dedi.
Gözlerle anlaşmak, bu olsa gerek.
Kahvelerimizi içtikten sonra, Matteo'nun huzursuzluğu iyice artmıştı, kaçamak bakışlarla beni süzüyordu.
Daha fazla dayanamadım. Yanına oturup, ellerini avuçlarıma aldığımda, biraz tedirgin oldu, ama ses çıkarmadı.
"Matteo, senin sevgilin, eskiden olduğu gibi şimdide senin. Benden, onu kıskanman çok gereksiz.
Benim kalbim, zaten birine ait, onun için, başkasına yer yok. Seni de Lorenzoyu da erkek kardeşim gibi seveceğim.
Senin bir kardeşin var mı bilmiyorum ama varsa da beni de bir kardeş olarak kabul et. Sen böyle üzgün ve kızgın baktıkça, ben kendimi çok kötü hissediyorum.
Her zaman, bana ihtiyacınız olduğunda, sizin yanınızda olacağım. Lütfen samimiyetime inan ve bana tavır alma.
En önemlisi bana kızma. Sizin bana yaptığınız bu büyük iyilik karşısında sizin için ne yapsam azdır."
"Ben, ben sana kızmıyorum. Ama Lorenzo'yu paylaşmak zoruma gitti birden. Onu çok seviyorum ve kıskanıyorum. Bu konuşma bana iyi geldi, duygularını paylaştığın için teşekkür ederim."
İşte, o günden sonra, işler yoluna girdi. Gabriele, bana işin püf noktalarını kimi nasıl yöneteceğimi, tüm detayları öğretti.
Gerçekten iyi bir öğretmen ve patron olduğunu gördüğümde içim daha da rahatladı. En çok da bana güvenmeleri beni onore etti.
Elemanlarla hemen kaynaştık. Sıcak ve sevecen insanlar. İtalyanları hep sevdim. Bu dili de zaten onlara duyduğum sevgi yüzünden öğrenmek istemiştim.
Şarkı söyler gibi konuşmaları kulağa çok hoş geliyor.
Ela, kolay bir doğumla oğlunu kucağına aldı. Kızı Buse, bana bayağı alıştı, kardeşini çok sevdiğini görmek güzel.
Keşke, benimde bir kardeşim olsaydı diye bazen düşünüyorum.
Bu aralar Gabriele oğlundan ve karısından ayrılamayıp, kısa sürelerle mekana uğruyor. Ha mekan!
Bana göre, son derece modern dekore edilmiş giriş katı, Cafe, patisserie olarak kullanılıyor.
Orta kat tam bir İtalyan klasiği olarak dekore edilen ristorante, üç tarafı camla çevrili bu yer insana, Po nehrinin üzerinde yemek yiyormuş hissi veriyor.
En üst kat tam bir eğlence yeri. *İntrattenimento* (Eğlence)
Her katın girişi, ayrı olduğu için kimse rahatsız olmuyor. Ha, yemekten sonra yukarı çıkmak isterseniz içeriden, gayet dekoratif bir merdivenle de ulaşa biliyorsunuz.
Haftanın altı günü, *Pazartesi temizlik ve haftaya hazırlık günü* Saat 17-03 çalışıyorum. Bu saatler benim için uygun olduğundan tercih ettim.
Tek üzüntüm, Rızadan ayrı oluşum. Ayrı kalırsam, fazla bağlanmam, iki güne unuturum dedim, ama sadece kendimi kandırıyorum.
İçime kör düğüm olmuş bu adamı unutamıyorum. Bundan sonra, ne kimseye bakarım ne de severim iki kere sevdim olmadı yeter.
Bu kadar kısa sürede ona bu denli bağlanmış ve sevmiş olmam, uzatmadan bu işi sonlandırmam, ileride olacak ayrılıktan beni korudu sanırım.
Hem Rıza benden sadece hoşlanıyor nasıl olsa iki günde unutur diyorum, ama babamla her konuşmamızda,
"Kuzum, adam kapıda yatıyor neredeyse, sana hem kızgın, hem üzgün.
Sanırım o da, sana abayı yakmış." diyor.
Bence, ona haber vermeden ayrıldığım için arıyor. Hani, alışmışlar ya kızların peşlerinden koşmalarına ondan.
Off, kimi kandırıyorum ya, çok özledim, babam, he desem hemen yerimi söyleyecek o da ,bıkmış biraz, Rızanın ısrarlarından.
Hele biraz geçsin altı ayın sonunda hala unutamamış sam ben, onu ararım. İyi ki, yeni numara almışım, yoksa kesin sesini duyunca dayanamazdım.
Lorenzo ve Matteoyla gündüzleri görüşe biliyordum. Onlarda, beni benimsediler.
Hatta, seviyorlar sanırım. Bazen eve gittiğimde erzak dolabı ağzına kadar dolu olduğu gibi, buz dolabında da hemen atıştırmam için, yiyecek oluyor.
Her seferinde, gerek olmadığını söylediğim halde,*
ki.. çok mutlu oluyorum ve hoşuma gidiyor* Zayıfladığıma vurgu yapıp,
"İtalya da kadınlar kalçalı olur, senin gibi sıska değil, "diye takılıyorlar.
Bende onlar için, bizim geleneksel mutfağımızdan yemekler yapıp çağırıyorum.
Özellikle tatlılara bayılıyorlar.
İşleri rayına oturttum diye sevinirken, işe gitmek için evden çıktığım o gün, gözlerimi hastanenin acil servisinde açtım.