SALİH USTANIN ANLATIMI, SONU YAKLAŞIYOR:
"Mercanım hep, "Ben kimya mühendisi olacağım kendi laboratuvarımı açacağım," dediği için doğal olarak o bölümü yazdı ve iyi bir puanla *Boğaziçi kimya fakültesini* kazandı.
Fırat ta hukuk bölümünü tercih etti. Yine ayrılmadılar.
Bir gün eve geldiğimde Fırat la oturuyorlardı, "Babam ,sana söylemek istediğimiz bir şey var. İzin var mı?" dedi.
Eh, az çok tahmin ediyordum da dillendiremiyordum. Ne de olsa, bir gün uçacağını biliyorsun, ama kıyamıyorsun kınalı kuzuna .
"Eeee, söyleyin bakalım, izin var, dediğimde,"
Fırat, " Salih amca fakülte bitince, izniniz olursa biz evlenmeye karar verdik.
Biliyorsunuz babamı hatırlamıyorum bile, annemi de geçen yıl Seyit amcayla evlendirdik. Benim anamda, babamda siz olur musunuz?"
Bu ,sözler üzerine bende, yelkenleri suya indirdim, ama belli etmedim tabi. Kız babasıyız ya, hele o günler gelsin düşünürüz falan geveliyorum.
Bir de baktım kuzumun yüzü düştü. "Fırat, senden gerçekten iyi avukat olur oğlum, baksana ağzın iyi laf yapıyor.
Yaz tatilinde annenle Seyit'e söyle gelip istesinler o zaman yine düşünürüm."
Lafımı bitirmeden kuzum boynuma sarılıp "Babammmm," diye her yanımı öpücüklere boğdu.
Bir baba, daha ne ister ki ,çocuğunun mutluluğu her şeydir. Kızım şimdiye kadar benden hiç bir şey istemedi.
Hep çalıştı, kendi kazdı. Ama az, ama çok. Evlat edindiğimizi aklı erince bir çocuk psikolog'unun yardımıyla söyledik.
Bizim hiç gizlimiz saklımız olmadı. Şu, kızımı yıkan olaya kadar. Onu da, öğrenirim nasıl olsa, günü geldiğinde kızım anlatır.
Fırat, Mert, Simin, üçü hukuk fakültesinde, Büşra ve Mercanım kimyada. Çok samimi beş arkadaş. Mert'te, annesi Rezzan hanımla üç durak aşağıda oturuyorlar.
Simin ve Büşra, aynı yurtta kalan oda arkadaşları. Zaten bu beşli böyle bir araya geldiler. Daha sonra Mert ve Siminde, evlik adımı attılar ve nişanlandılar.
Ne olduysa mezuniyet gecesinde oldu. Ondan önce Evlerini tutup dayayıp, döşemişlerdi. Mercanımın kendi evi var, ama istemedi,
"Ne o iç güveyisi mi alıyoruz babacığım. O evde öbürleri de senin ve babaannemin emeğiyle elde edilen evler yok öyle hazır."
Kızım ben ölünce zaten senin. Lafını bile ettirmedi, dudaklarını büzüp gözleri dolunca sustum.
Bir de tembih ediyor, "Sakın Fırat'a bunları söyleme bilmesin, mal mülk neymiş, kazanıp alırız kendi evimizi."
Sustum. Bir bildiği vardır her halde, dedim. Kızımın iç güdülerine her zaman güvenmişimdir.
Son gece, yani mezuniyet balosuna gidecekleri gece," Fırat'a sürpriz yapacağım, baloda giyeceğim elbiseyi ona göstermedim.
Yeni evimizde saklıyorum. Bir koşu gidip alayım beni almaya gelmeden hazırlanmalıyım."
"Kızım arabayla git daha çabuk gidersin" dedim, ama beni dinleyen kim,
"Safiye ablaya topuz yaptıracağım dükkanın önüne park edince kızıyor ."
Evden fırladı. Tam bir ay yüzünü göremedim kuzumun. Akşam gelmeyince deliye döndüm, Fırat'ı arıyorum açmıyor. Öbür arkadaşlarının telefonu bende yok.