36

86 8 0
                                    


"Annem"

Azir, yatağa öyle bir zıpladı ki, boynuma sarılıp ağlamaya başladı.

"Ne oldu, bebeğim neden ağlıyorsun?"

"Anne bağırdı bana."

O zaman, rüyamın etkisiyle," Azir "diye, gerçekten bağırdığımı anlayıp,oğluma sarıldım onu korkutmuştum.

"Anne Buse"

"Tamam annecim, gideriz tabi, hadi gel önce kahvaltı yapalım,sonra ,parka gideriz.

Belki Busede gelir, ne dersin? Canımın canı."

"Ben doydum baba yedirdi."

Saate baktığımda, tam dört saattir uyuduğumu anladım.Dinlenmiş ve huzurluydum.

 Lorenzo veya Matteo biri beni uyandırmadan oğlumu doyurmuş ve işe gitmemişti. Üzüldüm benim yüzümden işleri aksamıştı.

Banyoda işlerimi halledip ev elbisemi giydim. "Hadi gel ,anne acıktı, aşağıya inip kahvaltı yapsın"

"Baba orda oturdu."

"Lorenzo mu hala işe gitmedi mi o?"

"Yok anne, resim baba."

Sırıtarak bana bakan oğluma dönüp, "Resim baba uzakta sonra gelecek", derken içim sızladı.

Demek, Roma da yaşadıklarımızı unutmamış!

Aşağı indiğimde, bizimkilere seslendim. Cevap alamayınca çalışma odasına, bahçeye baktım "Allah Allah nerede bunlar" 

Mutfağa girdiğimde, arkası kapıya dönük, mutfak tezgahının önünde bir şeylerle uğraşan adamı görünce resmen taş kesildim.

Azir, koşarak bacaklarına sarıldı.

"Yok, daha uyanmadım hala rüyadayım. Dün çok şey yaşadım ondan, kendime gelemedim daha. Onun ne işi var burada, hem burayı nasıl buldu?"

"Günaydın gelincik, ne o, çok mu şaşırdın! Ben sana ne demiştim, seni buldum, artık bırakmam."

"Na, na... nasıl buldun bizi!? Lütfen, oğlumu benden ayırma. Bak sen, evleneceksin başka çocukların olur.

Benim, başka şansım yok. Lütfen, Rıza azıcık sevdiysen, sana yalvarıyorum oğlumu alma.

O daha çok küçük bensiz ne yapar. Hem belki nişanlın onu istemez."

Dizlerimin üzerine zemine çökmüş yalvarıyordum. Azir de, boynuma sarılıp, ağlamaya başladığın da, panik atak yeniden beni buldu. 

"Hayır Mercan, hayır, sakin ol o, bir şey ispatlayamaz hem sen evlisin."

Sürekli, kendime bunları söyleyip, oğlumu, daha fazla korkutmamak için sakin olmam gerektiğini düşünerek, ayağa kalktım.

Şaşkın halde, bir bana, bir boynuma saklanmış, ağlayan oğluma bakıp, bize yaklaşan Rızadan kaçmak için arkamı döndüm.

Anlamış olmalı ki, bana sıkıca sarılıp,

"Sen, benim nasıl bir hayvan olduğumu sanıyorsun Mercan! Nasıl bunları düşüne biliyorsun.Sen de, Azir de benim canımsınız.

İnsan, bilerek isteyerek canını acıtır mı? Ah.. gelinciğim seni nasıl sevdiğimi anlatamadım. Tüm suç benim.

Ama, ben daha önce hiç bu kadar sevmedim, seni sevmeyi bilemedim, beni bağışla sevgilim."

Ne diyor, bu adam, sözleri gerçek mi? Beni, nasıl sevebilir. Daha beni tanımıyor, neler yaşadığımı bilmiyor?

 Bizi, mutfak masasının yanındaki, sandalyeye oturtup, tam karşımıza bir sandalye çekip kendi de oturdu.

"Bak meleğim, tüm yaşadıklarını, o hayvanın sana yaşattıklarını, Azirin bizim oğlumuz olduğunu hepsini biliyorum.

Ha bu arada için rahatlayacaksan, hemen söyleyeyim, nişanlı falan değilim.

O nişanı annemlerin ısrarı üzerine yapmıştık. Beni, mutsuz ve üzgün görmek, annemi perişan etti.

Belki toparlanırım diye böyle bir şeye kalkıştılar. Seni, nasıl sevdiğimi anladıktan sonra ,zaten başkasıyla yapamazdım. 

Aşkım, senden sonra kimse olmadı. Herkeste seni aradım, bulamadım bir tanem."

"Peki bizi nasıl buldun? Hem beni nasıl seversin?"

"Ela, senin anlattıklarını kaydedip bana gönderdi. Ela'yı küçüklüğünden beri tanırım, hatta altı yaşındayken, herkese, benim nişanlım olduğunu söylerdi.

Abisi Giray, abim Alinin liseden bu yana arkadaşı. Girayın durumu, işler, derken, fazla görüşemedik, ama irtibatı da koparmadık. 

Senin onun mekanında çalıştığını da yeni öğrendim. Bilseydim, bu ayrılığı, sıkıntıyı, hiç yaşamayacaktık. "

"Yani, şimdi sen ,bizi ayırmayacaksın değil mi? Ben zaten, oğlumuza hep seni anlatıyordum.

Senin gibi, bir babası olduğu için gurur duymasını istedim. Yakışıklı, işinde başarılı."

"Gelincik ,sen beni dinlemiyorsun değil mi ?Yine, o kızıl kafanda, bin tane soru, yüz bin tane cevap var. Ama benim cevaplarıma yer yok.

Beni duydun mu !?S E N İ   S E V İ Y O R U U U M. "

Yerinden kalkıp ,oğlumla, bana sarıldı ve dudaklarımız buluştu. Oh, Tanrım ne kadar özlemişim. Kokusunu sıcaklığını, beni içine sokarcasına sarılmasını.

"Hadi bakalım, daha konuşacak zamanımız çok ,şimdi kahvaltı zamanı."

"Aziri, sen mi doyurdun? Bizimkiler nerede?"

"Bana, kapıyı açtılar, el salladılar ve işe gittiler. Evet, oğlumuzu ben doyurdum.

Ne kadar iştahlı maşallah, babası gibi. Ha, bu arada, dün akşamki performansına da bayıldım! Bir kez de, oğlumuz ve benim için aynısını istiyoruz değil mi oğlum?"

"Evet resim baba istiyorus."

"Bak ufaklık , resim baba yok sadece baba tamam mı?"

Azir ,önce bana, sonra Rızaya bakıp sırıtarak," Tamam" dedi.

Bu çocuklar, her şeyi ne çabuk kavrıyorlar. Daha ben duruma alışmamışken, bak sen şu yumurcağa!



ASKIDA KALAN RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin