BABAMI EVLENDİRDİM 18

86 10 0
                                    


Karnım doyup, kendime geldiğimde, onların biri birlerine sarılmış, yüzlerinde mutlu kocaman bir tebessümle görünce, mutluluktan ağlayarak ikisine birden sarıldım.

"Biliyor musunuz, sizi böyle görmeyi uzun zamandır hayal ediyordum. Hayalimi gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim."

"Asıl ben sana teşekkür ederim Mercancığım, beni babana layık gördüğün için."

"Ne demek o, Rezzan hanım, estağfurullah, siz beni uygun gördükten sonra."

"Aşıklar, tamam bırakın cilveleşmeyi de bu gün ne yapıyorsunuz bakalım?"

"Hep beraber evimizi düzenliyoruz kuzum. Sende, fikir vereceksin. Rıza oğlum, senin fikirlerini çok beğenmişti unuttun mu?"

"Off baba ya, hatırlatma o gıcık sırığı. Zaten, devamlı mesaj atıp duruyor, sinirlerimi bozuyor."

"Babaya of, lama, ya, deme, demedim mi ben sana. Neler yazıyor bakalım mesajlarında. Yoksa ilanı aşk mı yapıyor."

"Okumadım ki, nereden bileyim. Hem, sizin zamanınızdaki gibi, ilanı aşklar falan da artık romanlarda kaldı.

Şimdi hemen *ah aşkitom, gel bana gidelim* falan, durumları.

İki gün sonra aşkımız bitti ayrıldık. Gelsin yenisi.

Bu zamanda, insanlar, on kere falan aşık oluyorlar. Kızlar, en zengini, erkekler de, boş kafalı, yanında götürdüğü yerlerde, daha çok dikkat çeken hatunlar arıyor."

"Durum o kadar vahim demek. Vah, benim kuzuma, desene bu gidişle başımıza kalacaksın."

"Of baba ya, dalga geçme ama. Neden, öyle söylüyorsun, bak Mert'le Simine, onlar da bu zamanda yaşıyorlar. Ne güzel buldular bir birlerini."

"Hadii iş zamanı."

Akşama kadar onu çek, bunu koy canımız çıktı, ama değdi. Her şey, Rezzan teyzenin ve babamın istediği gibi olmuş ,evimize yenilik ve mutluluk gelmişti.

Biraz bizim, biraz Rezzan teyzenin eşyalarından kapının önüne de koyduk - eskici için-.

Arka bahçeyi, daha sonra, havalar çok ısınmadan, düzenleme kararı alarak işleri bitirdik.

Nikah günü geldi çattı. Kendime diz üstü, vücudumu tamamen saran, çağla yeşili streç bir elbise aldım. 

Sadece, arkada derin bir yırtmacı vardı. Saçlarımı, dağınık topuz yaptım, içine bir kaç tane minik incili tokalar serpiştirdim.

Rimel, allık ve dudağıma sürdüğüm parlatıcıyla makyajımı bitirdiğimde, aynada kendimi beğendim.

Aslında , babamın beni beğenmesi benim için çok daha önemli. Onun, yıllar sonra yakaladığı bu mutluluğunu daha da artırmak için elimden geleni yapacağım.

Simin ve benim katkılarımla  -Mert'te azıcık katkı yapabildi-  Onları Kıbrıs'ın, en güzel otellerinden birine bir hafta balayına göndermek istediğimizde, ikisinin de gözleri doldu.

"Bu bizim düğün hediyemiz ,mutlu olun, gönlünüzce eğlenin. Gözünüz arkada kalmasın." dedik.

Nikahtan sonra, evimizde, açık büfe bir kokteyl vereceğimizi yakın dostlarımıza bildirdiğimiz için 20 kişi kadar eve gelecekti.

Arka bahçeyi, biz çocuklar onlara göstermeden hazırlamayı başarmış, onların arka tarafa gitmelerini yasaklamıştık.

O kadar heyecanlı ve mutluydum ki, yerimde duramıyordum. Hafize'ye bağladığımız teneke kutuların tıngırtısıyla nikah salonunun yolunu tuttuk. 

*kuzum bu yaşta olur mu bu yahu, yeni yetmeler gibi!* Babam isyanlarda.

"Salih Usta, itiraz hakkın yok .Sen damatsın, karışma bakalım, çocuklar, heves etmiş ,onları kırmayalım."

Tebrikler, Rezzan teyzeme, daha ilk günden sözünü dinletmeli. Belediyenin nikah salonuna geldiğimizde konuklarımız da yerlerini almıştı.

Babamı ve Rezzan teyzeyi gelin, damat odasına gönderip biz çocuklar konuklarla ilgilenmeye başladık.

"Benim mesajlarıma cevap vermeye bilirsin, ama benden kaçamazsın gelincik."

Ensemde hissettiğim, nefesinin sıcaklığı ve kulağımdaki sesi bir an inlememek için kendimi zor tuttum.

 Yavaşça dönüp, "Hoş geldiniz Rıza bey ," dediğimde hissettiklerimi anlamış gibi yüzüne yayılan tebessüm ile, *Kesinlikle içimi okuyor* 

"Hoş gördüm, hem de çok hoş gördüm, Mercan hanım"

Bir an, kısacık, minnacık bir an, beni öpeceğini sandım. Yüzü, yüzüme çok yakındı ve dudaklarıma bakarak konuşuyordu.

Salon, alev aldı, ben o, alevlerin ortasında kaldım.

Tanrım, bu da ne böyle. Fırat, beni ilk öptüğünde de, ilk birlikte olduğumuz da, böyle hissetmedim. Adam bana dokunmadan titriyorum.

Bir alkış, kıyamet, kendime anca gelip, yan tarafa baktığımda, babamın kolunda Rezzan hatun salınarak nikah masasına doğru yürüyorlar. 

Rezzan teyzem, kırık beyaz  keten bir döpiyes giymiş, başına yana doğru kaydırdığımız aynı renk gül şapka vardı. Öyle şık ve zarif diki..

 Babama da böylesi yaraşır diye düşündüm. Babam da aynı renk keten takımı ve lacivertli beyaz kravatı ile Rezzan teyzemin yanına yakışmıştı. Gözlerim doldu. -Mutluluktan tabi ki.-

"Bu, böyle yarım kalmayacak o dudakları ağzıma hapsedeceğim bilesin gelincik,"  dedi ve arkasını dönüp alkışlamaya başladı.

*Bu da ne demek şimdi ukala sırık. Sen rüyan da görürsün ancak.* 

Hani hoşuma da gitmedi değil neyse. Kimseyle, bir şeyler yaşamaya hazır değilim henüz. Belki Rızayla ufak bir kaçamak. *Peki de bu adam ufacık kaçamakla yetinir mi acaba!*

"Ayağına bas hadi anne," diyen Simin ve Mert'in sesiyle gittiğim yerlerden dönüp bende tezahürata karıştım.

Eve girip arka bahçeyi gördüklerinde, ikisi de,

"Teşekkürler, çocuklar, iyi ki varsınız, bizi çok mutlu ettiniz, inşallah sizde çok mutlu olursunuz," diyerek üçümüze de sıkıca sarıldılar.

Uçaklarının kalkma saatine yakın, konuklarda dağılmışlardı. Valizleri Hafize de olduğu için, sadece üstlerini değiştirip arabaya doluştuk.

"Ben sizi arkanızdan takip ederim."

"Gerek yok Rıza oğlum, sen zahmet etme," dediyse de, babamı, dinlemedi ve bizi takip etmeye başladı.

Arabada herkes, bir anda kahkaha tufanına tutulduk. Durum çok komikti. Koskoca X7 ,bizim Hafizeyi takip ediyordu. Hafize'nin arkasındaki tangırtılar da cabası.

Bizim, öyle kıvrak manevralar yapma özelliğimiz olmadığından, en fazla 100 km. hızla yol alırken, arkamızdaki araba sanki hadi, hadisene, az hızlı gibi homurtular çıkarıyor sandık.

Hava alanına geldiğimizde, uçağın kalkmasına daha bir saatten fazla vardı. Biz laflarken Rıza da yanımıza gelip bize katıldı.

"Bu Hafize az daha hızlı gidemez mi? Yoksa yaşlı diye yormayayım mı diyorsun!"

Kopma anı bu olsa gerek, yeniden, hep bir ağızdan poflayarak gülmeye başladığımızda, Rıza bayağı bozuldu.

"Yok, Rıza oğlum, aslında benim kuzum hızlı da Hafize'sine kıyamıyor, eh, vakitte var, geze geze gidelim dedi, onun için öyle geldik."

ASKIDA KALAN RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin