7

110 9 0
                                    


RIZANIN HİSSETTİKLERİ:

Aslında, Salih ustanın, abimin evinde yaptıklarını gördüğüm için, eve gitmeme gerek olmadığını düşünüyordum.

Ama şeytan dürttü,* git bak oğlum*dedi. İyi ki de gitmişim.

Gitmeseydim Mercanla nasıl karşılaşırdım. Önce, Salih usta, * çocuk işçi mi çalıştırıyor*diye düşündüm.

Bir kaç kez seslenip cevap alamayınca mecburen dokunarak ulaşmaya çalıştım.

Veee... tekmeyi yedim, önce çok sinirlendim, karşımda hayatımda gördüğüm en güzel, en anlamlı gözleri gördüğümde aklım başımdan gitti.

Hani derler ya, Tanrının boş gününe denk gelmiş. İşte bu kız için söylenmiş. 

Kocaman,  gök mavisi  gözler, kum sanatçılarının zarafetle, cama, serpiştirdiği kum gibi,  yüzüne serpili çiller, kızılın en canlısı kıvırcık saçlar ve kayısı gülü renginde ten.

Çarpıldığımın resmidir.

Hayatıma biraz kadın girdi, yani baya kadın girdi, hiç biri,  bu kadar masum, bu kadar seksi, bu kadar güzeli değildi.

Kızınca gözlerini daha da açıyor, içine, bir fındığın rahatça sığacağı gamzelerini çıkararak bağırıyor ki.. insan ona kızamıyor.

Ha, birde çok çabuk kızıyor. Tüm bunların dışında bu kızda adlandıramadığım bir şeyler var.

Gözleri her an ağlaya bilecek kadar dolu dolu, sakin olduğunda da  bir o kadar hüzünlü.

Tekmeden sonra, biraz uğraşayım dedim. Keşke uğraşmasaydım. Bana öyle bir tepki vereceğini hiç sanmıyordum.

Bana sinirlenince, babasına bir şeyler söyleyip evden fırladı. Salih usta arkasından öylece bakakaldı.

"Siz meraklanmayın ben onu eve bırakırım," dediğimde  yüzü biraz aydınlandı.

"Siz onun kusuruna bakmayın, çok hassas bir dönem geçiriyor. Daha kendini toparlayamadı."

"Olur mu usta, asıl siz kusura bakmayın, huzurunuzu kaçırmak istememiştim."

Dışa çıktığımda, daha ana yola çıkmamıştı. Kucağındaki kedi yavrusuyla konuşuyor, bir yandan da içini çekerek ağlıyordu.

Bu yaşta bir insan, bu kadar acı çekecek ne yaşamış olabilirdi ki.. aklım almıyor. Sadece *ben birini öldürdüm ama istemeden,*dediğini  duydum.

Bir an kanım dondu, onun kadar masum, görünen birinin istemeden de olsa birinin canını alacağını düşünemiyorum!

Dokunmaya çekinerek elimi uzatıp, "özür dilerim seni götüreyim" dedim.

Önce, sadece baktı, belki de konuştuklarını duyup duymadığımı tartıyordu. Sonra ben tekrar, "özür dilerim," dediğimde elime aldırmadan yavru kediyi kenara bırakarak ayağa kalkıp arabaya bindi.

Sorularıma sadece *yooo*diye cevaplar vermesi canımı sıksa da, ses çıkarmamaya çalıştım.

Ama telefonda  sesini duyduğum erkek arkadaşıyla öyle rahat konuşuyordu ki tepem attı. Sanki az önce atarlanan ağlayan kız o değildi!

Bir de gecelere akmaktan falan bahsedince iyice kızdım.

*Sanki kızın sahibiyim gibi. Bana  ne ,ya,  ne  yaparsa yapsın,* diyemedim. Nedenini de kendime sormadım.

Aslında vereceğim bir cevabım da yok. Zaten durakta indir dediğine  de bozulmuştum.

Aniden frene basıp durunca çok korktu şaşkın. Söylenerek inmesi beni biraz mutlu etti. Allah dan, çok beklemeden otobüsü geldi.

Tabi bende, otobüsün arkasından takibe başladım.

İndiği yer bir marketin önüydü. Tahmin ettiğim gibi markete girdi. Ellerinde poşetle çıkarken birine çarptı ve bayağı kızdı.

Yani, bir insan kızınca bile bu kadar şirin oluyorsa, gülünce ve sevinince nasıl olur çok merak ettim. Elime geçen ilk fırsatta, onu güldüreceğime  kendime söz verdim.

Gece yarısı, telefonumun sesiyle uyanınca, aileden birine bir şey olduğunu sanıp heyecanla açtım.

Tanıdık gibi de, gelen bir ses, taş duvar, boya falan dediğinde, "tamam "deyip telefonu kapattım.

Sanırım aradan geçen bir kaç saniye sonra kafama dank dedi. Of gelincik kafa ya, bu saatte olur mu be kızım.

Sinirimi çıkarmak için telefona sarıldım çaldı ,çaldı, çaldı. Açmıyor ya, kuduracağım. Uykum iyice dağıldı. Sabahı zor ettim. 

"Ben sana gösteririm huysuz kız!"

Saat dokuzu bekleyemeden yazlığa gittim. Salih ustaya çaktırmadan, biraz lafladım, ama gözlerim gelincik kafayı arıyor.

Göremedim, "Usta Mercan hanımla üst katlara bakacaktık, ama kendisini göremedim geç gelecek her halde."

"Yok Rıza bey ,bu gün gelmeyecek işleri var."

Acele hoşça kal deyip çıktığım da, ustanın bakışlarını pek sevimli bulmadım.

Sanki bir şeyler anlıyor da, anlamlandıramıyormuş gibi.

Evlerine gittiğimde önce kibarca zile bastım, biraz daha uzun, üst üste birkaç kez, kapı duvar, tık yok.

Delireceğim, evden çıkmadığını biliyorum. İşleri öğleden sonraymış, ustadan bu kadarcık bilgi sızdıra bilmiştim.

Sinir katsayım bini geçtiğinde tekme yumruk ne denk gelirse kapıya savurmaya başladığımdan kısa bir süre sonra kapı açıldı.

Offf, günlerce bu manzarayı seyrede bilirim. Bu ne güzellik, bu ne masumluk, Tanrım sen aklımı koru.

Tüm sinirim geçip güneşte kalmış deniz anası gibi erimeye başladığımda. Kasırgaya tutuldum. "Babaaam" dedi, yüzündeki dehşet, daha önce görmediğim türden bir ifadeydi.

Rahatlaması için, "Babanız iyi Mercan hanım, gördüğünüz gibi ben iyi değilim," dedim zorlama bir kızgınlıkla.

O anda, kızmak değil, onu öpmeyi daha çok istiyordum. Göğüsleri ,tişörtünden dışarı çıkmak için savaş veriyor gibiydi.

Ya bacakları hem çok muntazam hem de süt beyazıydı. Oldum olası beyaz tenli kadınları beğenirdim.

Ne o öyle solaryumda yanmış sahte esmerler, plajda yanmak için uğraşan, saatlerce güneşin altında yatan kadınlar.

Ne gerek var ya neysen o sun. Karşımdaki güzellik hakkında bir bildirge yayınlamam gerekli,      Rızanın koruma altına alması gereken dünyanın en güzel son Mercanı-

O, karşımda taramalı gibi konuşmaya başladığında, işte bende, bunları düşünüyordum.

*Acaba şimdi dudaklarına yapışıp doyasıya öpsem susar mı?*

Sanki, düşüncelerimi okumuş, gibi birden, kocaman açtığı gözleriyle nereye baktığımı daha yeni anladı. Öyle bir kızardı ki.. saçı ve yüzü neredeyse anı renk oldu.

Koşarak, yukarı çıkıp ,üzerini değiştirmiş olarak mutfağa girdiğinde, daha şirin, daha seksi olduğunun farkında değildi.

Zaten bir insanı güzel kılan da farkında olmadan güzel olması, iyi olması ve dürüst olması değil midir!

ASKIDA KALAN RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin