Heyecanım tepelerde, Giray abinin, ofisine girerken, dizlerimin üzerine düşmemek için güç sarf etmek zorunda kaldım.
Titreyerek, yüzüne baktığımda, suratı asık ve çene kemikler, sıktığı dişleri yüzünden oynuyordu.
"Otur," dedi. Sesi de ,gayet otoriter ve duygusuzdu. "Abi,kötü birşe.." lafımı daha tamamlayamadan,
"Kızım, senin işin olmadı, her şey ters gitti, canım çok sıkıldı. Senin yüzünden, şimdi, başım çok ağrıyacak."
"Nasıl yani be..ben çok özür dilerim. Gerçekten, sizi zor duruma soktuğum için, ço..çok,özür dilerim.
Zor durumda bırakacağım, son insansınız. Sizin bana yaptığınız iyi...."
"Yeter bu kadar, şimdi ,ağlayacaksın. Ağlayan kızlar, canımı çok sıkar. Hazırlan on güne kadar gidiyorsun."
Daha, ne olduğunu tam anlayamadan, sevinç çığlıkları atarak, Giray abinin boynuna sarılmam bir oldu.
"Yani, şimdi on gün sonra gidiyorum, değil mi? Yanlış duymadım şaka değil!"
"Bazı formaliteleri tamamlar tamamlamaz gidiyorsun, ha biletini Ela ,halledecek, seni Torino, hava alanından müstakbel kocan alacak. Adı, Lorenzo. Yaklaşık ,bir yıl evli kalacaksınız, sonra kesinlikle boşanacaksınız. Adamın, tek şartı bu."
"Bu nasıl olacak, yani onunla ben, karı koca mı olacağız! Ben, biraz daha düşüne bilir miyim?"
"Bak, orada otura bilmen ve yasal olarak çalışa bilmen için, bir İtalyanla evli olman gerekli. Lorenzo, gey , sevgilisi var ve çok kıskanç bir sevgiliymiş.
Onun adı da Matteo. Siz kardeş kardeş birlikte yaşayacaksınız. Lorenzo, Elanın kocası Gabriele'nin uzaktan akrabası. Hiç bir sorun olmayacağı gibi orada yalnız da kalmayacaksın."
"Sevincim, biraz kursağımda kaldı gibi. Babama, nasıl anlatırım bu durumu bilemiyorum."
"Sen otur burada, dışarısı, hareketlendi hemen gelirim."
Giray abi çıkınca, merakla masasının üzerindeki manitöre baktım. Rıza, kızı kolundan sürükleyerek dışarı çıkarmaya çalışıyor. Kız sülük gibi yapışmış adama sanırım gitmek istemiyor.
O da ne maşallah, Rıza bey, bir yandan kızı okşayıp kulağına bir şeyler fısıldıyor, bir yandan da, kucağına almaya çalışıyor!
Giray abi, gülerek bir şeyler söylüyor. *Sanırım öbür müşterilerden özür diliyor.* Rızayı ve kızı dışarı götürüyor.
Giray abi gelmeden, aceleyle yerime oturup bekliyorum, gözlerimden yaşlar ha aktı, ha akacak.
Ben nasıl bir insanım ki, aynı hatayı iki kere yapıyorum.
Allah'ta beni taş yapsın, birde akıllıyım diye geçiniyorum. Kızım, bir tek babana güven, gerisi boş.
Bir daha erkekler mi.. tövbeler olsun. Biraz zaman geçse adama aşık bile olurdum.
*Ya şimdi, kendini kandırma Mercan, bal gibi hoşlanmaktan bir tık daha fazla şeyler hissediyorsun.*
"Evet, nerede kalmıştık. Ne zaman cevap verirsin. Haber vereyim, kardeşimde, rahat bir soluk alsın. Yeğenlerimi, gönül rahatlığı ile büyütsün."
"Dışarıda ne oldu abi, önemli bir şey yok değil mi?"
"Yok, kız, her zamanki gibi içkiyi fazla kaçırmış, biraz ajite. Neyse, sevgilisi evde sakinleştirir."
"Cevabım evet abi. Babamı ben ikna edemezsem, siz konuşursunuz değil mi? Size güveniyor.
Şimdi, benim ne yapmam lazım. Babamlar, altı gün sonra dönüyorlar. Bana, babamla geçirebileceğim dört gün kalıyor sanırım ikna edebilirim.
Telefonda da ,az biraz çıtlatırım."
"Sen artık işe gelme, ben birilerini bulurum. Zaten ay bitmek üzere, Temmuzda, on beş gün kapalıyız. Gerisi kolay, sen gönlünce hazırlıklarını yap.
Sana, Elanın telefon numarasını vereyim. O sana ne yapman gerektiğini, seni bıktırana kadar anlatır. Tıpkı senin gibi, şimdi heyecandan koca karnıyla zıp zıp zıplıyacak.
Ama ,onu da seni kandırdığım gibi kandırayım önce, eee.. bu işin keyfide bu."
Sabaha karşı, eve dönerken, kafam çok meşguldü ve içimde sıkıntılar. Kafamdaki sorulara ve sorunlara cevap bulmadan, huzura eremeyeceğimi bildiğim için, Hafizeyi sahile çekip, arka koltuğa uzandım.
Düşüncelerimden uzaklaşmak için İtalya hayalleri kurmayı denedim, ama bütün hayallerim de Rıza var. Allah kahretsin, dertsiz başıma dert aldım.
*Aslında başımda pek dertsiz sayılmaz ya neyse*
Adam, şimdi sevgilisinin kollarında şeyinde pireler uçuyor. Gerçi, bana her şeyi açık açık söyledi sadece, takılacağız daha ne bekliyorum ki!
Ama, daha yanımdan ayrılır ayrılmaz, sevgilisine koşmasını hazmedemiyorum. Bir daha görüşmem, o kadar.
Evet son kararım, zaten on gün sonra ,elveda sırık, sana, boya küpü kevaşenle mutluluklar anacım. Oh be rahatladım.
Amanın, ne oluyor bee! ahhhh , Hafizeyi göçertecek eşşoğlusu!
"Ne var, ne vuruyorsun arabama.
" Camdan bakınca ekip otosu, yanıma yanaşmış ,arabaya vuruyorlar.
"Ne oldu memur bey, sorun ne?"
"Bayan, ihbar geldi. Vatandaş, seni arka koltukta baygın yatarken görünce, öldün sanmış. Bizde on dakikadır size sesleniyoruz cevap alamayınca arabaya vurmaya başladık .
Az sonra kapıları zorlayacaktık. Ne ağır uyku bu, alkolü fazla kaçırdın herhalde?"
"Ne alkolü, sabah işten çıktım, az uzanayım dedim, uyumuşum. Olan bu, ben içki falan içmem."
"Tamam, neyse iyisin değil mi? Sorun yoksa evine git. İstersen sana eşlik edelim."
"Sağ olun memur bey, karnımda acıkmış şurada çay ,simit sonra giderim. Saat kaç oldu bu arada"
"Bayan, öğlen oldu ,saat bir buçuk, tabi acıkırsın."
Memurlara teşekkür edip, sahildeki çaycıya giderken,
*telefonumun sesi yine kısık, of ya ,babam aradıysa meraktan ölmüştür şimdi."
Sekiz cevapsız arama, yirmi iki kısa mesaj, hepsi Rızadan. Oh, neyse babam aramamış. Rızayı boş ver.
Karnımı güzelce doyurup, gidecek olmanın verdiği rahatlıkla, Hafizeyi en yakın AVM nin otoparkına yönlendirdim.
Tüm mağazalara, tek tek girip çıktım. Gönlümce dolaştım, yorgunluktan ayaklarım sızlamaya başlayınca, eve gitme zamanının geldiğini anlayıp, saate baktım, akşamın sekizi olduğunu görünce, yüzümdeki kocaman sırıtışla ve Hafizeyle, evin yolunu tuttuk.
Aha, o ne ya, kapımızın önü niye kalabalık böyle? Bu gün, ikinci polis otosu, bu da kapımızın önünde. Hayırdır inşallah.
Arabadan iniyordum ki .. Rızanın, kucağında buldum kendimi.
"Şükürler olsun, memur bey, geldi iyiymiş bakın, bir şeyi yok ,şükürler olsun.
Beni, çok korkuttun gelincik, sana bir şey oldu sandım!"
"Bu telaş neden anlamadım. Polislerin ne iş var evin kapısında!"
"Sen aramalarıma cevap vermeyince eve geldim sabahın altısından beri kapıdayım kapıyı çaldım.
Bağırdım, arkaya dolandım senden cevap alamayınca bir saat öncesine kadar bekleyip polise haber verdim."
*İyi halt ettin Rıza,* demedim tabi. Sanki kırk yıllık sevgilisi gibi. Allah Allah. Ne diyeyim, hoşuma da gitti, tabi.
"Teşekkürler memur beyler, arkadaş fazla evhamlı, kusura bakmayın sizleri de meşgul ettik."