33

4.6K 345 122
                                    

Önüme fırlatılan tablete baktım. Ünlü bir haber sitesinde Suga'yla ikimizin görüntüleri vardı. Lanet olsun ki o aptal gazatecileri durduramamıştık. Ve şimdi... İyi bir azar yemek üzereydik.

"Dikkatli olamadınız mı?!" Başkanın sinirli sesi odayı doldurduğunda gözlerimi kapadım. Ağlamak istemiyordum.

"Bakın, biz-" Suga'nın sözlerini tamamlamasına izin vermedi.

"Kes! Bizi böyle bir duruma düşürdüğünüze inanamıyorum. Eğer bir avuç destekleyeniniz olmasaydı şu an çoktan batmıştık!" Bir avuç dediği aslında birkaç milyondu...

Daha önce de söylemiştim. Destekçimiziz desteklemeyenlerden daha fazlaydı. Yine de büyük, çok büyük tepki almıştık.

Kore'de her şey çok daha zordu. Bundan nefret ediyordum.

Başkanın, biraz önce öfke dolu sesi bir anda sakinliğe büründü. "Çocuklar, böyle bir şeyin bir daha yaşanmasını istemiyorum. Ünlü olmanız üzerinden çok az bir zaman geçti. Her şey yerine oturduktan sonra böyle bir şeye karışmam. Sizden sadece zaman istiyorum. Artık gözler üzerinizde. Daha fazla dikkatli olmalısınız. Belki biraz ara vermek sizin için en iyisidir."

Yutkunmaya çalıştım, olmadı.

Başkan, "Çıkabilirsiniz," dedikten hemen sonra sanki bunu bekliyormuş gibi kendimi dışarı attım.

Açık havaya ihtiyacım vardı.

Suga'yı beklemeden asansörü es geçip merdivenlere yöneldim. İkişer ikişer inerken derin nefesler almaya çalışıyordum.

Bize 'ara vermelisiniz' demişti. Ve ben Suga'nın bunu kabul etmesinin sonuçlarını tahmin dahi edemiyordum.

Böyle bir şey yapmazdı.

Ya da yapardı.

Mantıklı düşünemediğim anlarda bir karara varmak en büyük aptallık olurdu. O yüzden düşünmeyi bir kenara bırakıp zihnimi boşaltmaya çabaladım.

Onca katın merdiveni nihayet bittiğinde yorgun bacaklarımla çıkış kapısına yöneldim. Üzerimde olan bakışları önemsememeye çalışıyordum.

Kapıdan bahçeye adımımı atmamla şaşkınlığın bedenimi sarması bir oldu.

Yüzüme doğrultulmuş mikrofon ve kameralara karşı nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum.

Bunu hep söylüyordum, ünlü olmak istememiştim...

*

"Tamam arkadaşlar, bu kadar yeter. Gidebilirsiniz."

Jimin'in kolları altında tekrar binaya girdim. Bayılacak kadar halsiz ve yorgun hissediyordum. Tuttunduğum tek yer Jimin'in koluydu. O da olmasa çoktan yere serilmiştim.

Beni gazeteci kalabalığından kurtaran Jimin olmuştu. Eğer gelmeseydi bütün gün orada dikilip boş boş kamera flaşlarını izleyebilirdim. Şu an içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Uyumak bile...

"İyi misin?" Rahat koltuğa oturup Jimin'e baktım.

"Sanırım." İçimden ağlamak dahi gelmiyordu.

"Burada dur. Na Young'u çağırıyorum." Eliyle durmamı işaret ettikten sonra arkasını dönerek yanımdan uzaklaştı.

Başımı geriye atıp derin bir nefes verdim.

Matematik sınavına hazırlanırken ki umutsuzluğumu hissetmeyi, fizik dersindeki sıkılışımı, dershaneye gitmemek için yalandan hastalanışımı, abimle her gün düzenli olarak ettiğimiz kavgaları, sayısalı beceremese de inek olarak bilinen eski Shin olmayı...o kadar çok özlemiştim ki...

sugar • mygHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin