6

10.4K 843 138
                                    

Ortalık fena karışmıştı.

Engellemeye çalışsamda başarılı olamamıştım. Ayırmaya çalışanlar olmuştu ama delirmiş bir Suga buna izin vermiyordu.

Ancak elinde sopayla müdehale eden güvenlik ayırabilmişti onları. Daha doğrusu sadece Sugayı, çünkü Jimin hiçbir şey yapmamıştı. İyide bir dayak yemişti.

Daha sonra direk müdürün odasına götürülmüşlerdi. Dershaneden atılmalarından korkuyordum.

Çünkü eğer atılırlarsa sebebi ben olacaktım.

Sıkıntıyla nefes verip müdür odasının yanındaki koltuğa çöktüm. Hâl böyle olunca ilk dersi kaçırmıştım. İkinici dersi de kaçırmadan biran önce şu odadan çıksalar iyi ederlerdi.

"Tanrım lütfen atılmamış olsunlar..." diye mırıldandım. Tam bu sırada kapı açıldı ve ilk önce Suga, arkasından Jimin çıktı. Ayağa kalkıp yanlarına gittim.

"Ne oldu?" İkisinde anlamsızca bana baktı.

"Sen buradamı bekledin?" Jimin şaşkın gözlerle bana bakıyoru. Gözünün çevresi hafif kızarmıştı. Suga yumruk atmış olmalıydı.

"Evet. Atıldınız mı?" diye sordum. Korkuyordum. Birbirlerine baktıktan sonra bana döndüler.

"Hayır." Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. Üzerimden tonlarca yük kalkmış gibi hissediyordum. Gözlerimi açtığımda ikiside bana bakıyordu.

"Yaptığınızı şey çok saçmaydı. Umarım farkındasınızdır. Ve bir daha asla sizinle görüşmek istemiyorum. Tamam mı?" Tepkilerini ölçmeye çalıştım. Jimin bakışlarını yere indirdi. Pişman mıydı? Suga sinirlenmişe benziyordu. Umrumda değillerdi.

Onları orda öylece bırakıp sınıfa ilerledim. Merdivenleri çıkarken herbir basamakta lanet okuyordum. Çok yorulmuştum. En çokta ruhen. Gerçekten neydi bütün bunlar? Kendimi imrendiğim kitap karakterleri gibi hissetmiştim. Şimdi ne kadar zor durumda
olduklarını anlıyordum.

Sınıf kapısının önünde beklemeye başladım. Zil birazdan çalardı ve ben sırama gidip tüm gün uyuyabilirdim. Suga'nın yanı olan sırama...

Duvara yaslanıp telefonumu çıkardım. 7 tane mesaj gelmişti. Bir yılda toplam ancak 5 mesaj alan ben, bir
gün içinde nasıl bu kadar mesaj almış olabilirdim? Merakla mesajlaları açtım. Kayıtlı olmayan bir numaradan gelmişti.

Konuşacaklarımız bitmedi.

Mutlaka dershanaye gel.

Dışarıda bekliyorum.

İlk derse girmeyeceğiz.

Nerde kaldın?

Gelmeyecek misin?

Cevap versene!

Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. 'Konuşacaklarımız bitmedi' yazmasaydı belki anlamazdım. Ama şimdi bariz belli oluyodu.

Numaramı nerden bulmuştu! Kimseye numaramı vermezdim. Sınıftaki kimsede numaram yoktu.

Resmen kurtulamıyordum!

Mesajları 58. okuyuşumda zil çaldı. Öğrenciler teker teker sınıftan çıkarken bana bakmayı ihmal etmiyorlardı. Dedikodu konusu mu olmuştum birde?

Herkes çıkınca içeri daldım ve en arka sıraya ilerledim. Çantamı sıraya bırakıp oturdum. Uyumaya başlayabilirdim. Hemen, şimdi! Günün sonuna kadar! Çılgınlar gibi! Kafamı sırama koyup gözlerimi kapadım. Teneffüs bitmeden uykuya dalacaktım ki biri kolumu deşercesine dürtmeye başladı. İlk başta aldırmasamda koluma kıyamayıp kafamı kaldırdım.

"Ne var Suga?"

"Yerime geçebilir miyim?" Bunun için mi uyandırılmıştım?

"Bak şurda geniş bir yol var. Ordan dolanabilirsin," dedim sıranın çevresindeki yolu gösterirken. Duvar kenarı olmasına rağmen boşluk vardı.

"Ama ben dolanmak istemiyorum." Derdi benimle uğraşmaktı. Kafamı sıraya gömüp uyumaya devam ettim. Tekrar parmağını koluma batırmaya başladı.

"Lanet olsun!" diye bağırıp ayağa kalktığımda tüm sınıf bana döndü. Zaten öfkeliyken yerinden çıkan gözlerimi biraz daha büyültüp onlara baktım. Bakışım önlerine dönmeleri için yeterli olmuştu. Suga sırasına geçerken sırıtarak bana baktı. Gerçekten kendimi tutamayıp öldürebilirdim. Yumruğumu sıkıp tekrar oturdum. Sinirden kıpkırmızı olmuş suratımla ona dönüp "Benimle neden uğraşıyorsun?" diye sordum. Okulun en göze batmayan kızıyla neden uğraşıyordu? Benden çok daha iyi tipli kızlar vardı. Üstelik Suga'yı geri çevireceklerini sanmıyordum.

"Çünkü seni seviyorum." Sanki ilk duymuşum gibi kalbim teklerken gözlerimi kaçırdım. Utanıyordum. Ben yüzümün daha ne kadar kızarabileceğini hesaplarken öğretmen içeri girdi. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım ve eğildim. Tüm sınıf aynısını yaptıktan sonra oturdum ve tekrar sırama gömüldüm.

Yaklaşık 20 dakika sonra yatış pozisyonumu değiştirmeye karar verdim. Boynum ağrıyınca rahat uyuyamıyordum. Duvar kenarına doğru başımı çevirip kısa bir süreliğine gözlerimi açtım. Suga benimle aynı şekilde kafasını koymuş bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. Kafamı tekrar çevirecekken vaz geçtim. Biraz ona bakabilirdim. O bana hep bakıyordu. Bir kez de ben onu inceleyecektim.

Saçları ilk gördüğümde maviye daha yakındı ama şimdi yeşili daha çok anımsatıyordu. Mavi-yeşil arası, turkuaz gibi bir renkti. Ben onu 'mavi saçlı çocuk' olarak tanımıştım. Değiştirmeyi düşünmüyordum. Hep öyle kalabilirdi.

Gözleri küçüktü. Çok fazla küçüktü ama güzeldi. İtici ya da çirkin durmuyordu. Aksine çok güzel duruyordu. Ten rengi çok açıktı. Dudakları kırmızının fazla koyu olmayan bir tonundaydı. Tıpkı burnu gibi biçimliydi. Yakışıklıydı ve bunu yeni farkediyordum.

O sıra aklımdan geçenleri tereddüt etmeden söyledim.

"Pekâla, seni dinleyeceğim."

***
Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın 😽

sugar • mygHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin